Aç Yatarım Dinç Yatarım Atasözünün Açıklaması Anlamı Hikayesi Kısa
Aç Yatarım Dinç Yatarım Atasözünün Açıklaması
Aç Yatarım Dinç Yatarım Atasözünün Anlamı
Aç Yatarım Dinç Yatarım Atasözünün Hikayesi Kısa
Aç Yatarım Dinç Yatarım Atasözünün Öyküsü
AÇ YATARIM DİNÇ YATARIM ATASÖZÜNÜN ANLAMI
- Her şeyin ve her işin başı dinç ve sağlıklı kalmaktır. Bunun için de gerekirse aç bile yatılır.
AÇ YATARIM DİNÇ YATARIM ATASÖZÜNÜN HİKAYESİ
İki fare arkadaş olmuşlar:
Şehir faresi biri, tarlafaresi diğeri.
Şehir faresi, tarlafaresini yemeğe davet etmiş bir gün.
0 güne kadar evinin bulunduğu tarlanın dışına hiç çıkmamış olan tarlafaresi duraklamış önce. Nasıl olur, diye düşünmüş. Çok ısrar edince şehir faresi, onu kırmamak için kabul etmiş önerisini.
Davet günü gelince yoldan geçen bir kamyonetin arkasına atlayıp tutmuş şehrin yolunu. Adresteki evi bulup çalmış arkadaşının kapısını.
Onu karşısında görünce çok sevinmiş şehir faresi:
“Hoş geldin,” demiş. “Şimdi sen uzun yoldan geldin, acıkmışsındır. Sofra hazır, hemen oturalım istersen.”
Sofraya geçtiklerinde gördüklerine inanamamış tarlafaresi: Sofra çeşit çeşit peynirlerle, ekmeklerle ceviz, fındık, leblebilerle doluymuş… Her şey o kadar iştah açıcıymış ki dayanamayıp hemen peynir tabağına uzanmış tarlafaresi. Bir dilim peyniri tam ağzına atacak, birden şehir faresinin çığlığıyla durmuş:
“Eyvah!”
“Ne oldu?” diye sormuş tarlafaresi.
“Bir tıkırtı duydum, bu mutlaka kara kedidir!”
Kulak kabartıp beklemişler… Kedinin ayak sesleri, uzaklaşmış, yavaş yavaş.
Ortalık sessizleşince tarlafaresi, yeniden uzanmış peynire. Bir parça kopartıp ağzına atacak tam, yine bir çığlık, ev sahibi şehir faresinden:
“Eyvah!”
“Yine ne oldu?” diye sormuş tarlafaresi, çekinerek.
“Dinle bak. Duyuyor musun?”
“Evet… Bir hırlama sesine benziyor.”
“Kesin azman köpek… Aman kıpırdama!”
Soluklarını tutup beklemişler yine… Hırlama sesi uzaklaşmış yavaş yavaş… Ondan sonra bakışlarını yeniden sofraya döndürmüşler.
Kopardığı peynir parçasını bir an önce ağzına atmaya hazırlanan tarlafaresi, bu kez arkasından gelen bir gürültüyle sıçramış yerinden:
“Bu da ne? diye sormuş korkuyla.
Fısıldayarak cevap vermiş şehir faresi:
“Ev sahibi! Yine kapan kuruyor, aman dikkatli olalım.”
Dikkatli olmuşlar. Sessizce bekleyerek…
Gürültü kesilince kopardığı peynir dilimini sofraya bırakan tarla- faresinin aceleyle sofradan kalktığı görülmüş.
“Ne oldu?” diye sormuş şehir faresi. “Bir şey yemeden, niye kalktın sofradan?”
“Ben gideyim artık,” demiş tarlafaresi, “yolum uzun biliyorsun!” Çıkarken tam:
“Sen de bir gün bana yemeğe gel!” demiş, evine davet etmiş şehir faresini.
Birkaç gün sonra bu kez şehir faresi düşmüş yollara… Varmış, tarlafaresinin evine. Konuğunu sevinçle karşılamış tarlafaresi,, hemen sofraya oturtmuş onu.
Azıcık buğdayla, birkaç meşe palamutu…
Sofranın bundan ibaret olduğunu gören şehir faresi,
“Sen karnını bu kadarcık şeyle mi doyuruyorsun?” diye sormuş şaşkınlık içinde.
“Evet,” demiş tarlafaresi, kuyruğunu dik tutarak.
Onun bu haline çok acımış şehir faresi:
“Ah, be arkadaşım,” demiş, “görüyorum ki bu tarlada kıtlık, yoksulluk var.”
Eklemiş hemen:
“Gel benim yanıma yerleş… Gördün işte, benim soframda yok, yok!”
Şehir faresinin bu davetine acı acı gülmüş tarlafaresi:
“Aman arkadaşım,” demiş, “senin evin sofrasında yiyecek bol ama düşman da bol! Kedi mi ararsın, köpek mi? Ya o, kapan kuran ev sahibi? İnsan ne yediğini bilemiyor. Benim bu tarlada rahatım yerinde, huzurumu bozmaya da hiç niyetim yok… Karnım aç yatarım, dinç yatarım.”