Ahfeş’in Keçisi Gibi Baş Sallamak Deyiminin Açıklaması Anlamı Hikayesi Kısaca
Ahfeş’in Keçisi Gibi Baş Sallamak Deyiminin Açıklaması
Ahfeş’in Keçisi Gibi Baş Sallamak Deyiminin Anlamı
Ahfeş’in Keçisi Gibi Baş Sallamak Deyiminin Hikayesi Kısaca
Ahfeş’in Keçisi Gibi Baş Sallamak Deyiminin Öyküsü
AHFEŞ’İN KEÇİSİ GİBİ BAŞ SALLAMAK DEYİMİNİN ANLAMI
- Söyleneni anlamadan, düşünmeden desteklemek, doğrulamak. Söyleneni, anlama çabası göstermeden, dinlermiş gibi yapmak.
AHFEŞ’İN KEÇİSİ GİBİ BAŞ SALLAMAK DEYİMİNİN HİKAYESİ
Bir eski zaman öyküsü bu! O zamanın okulu olan medresenin birinde, son derece başarılı bir öğrenci vardı: Adı Ahfeş’ti bu öğrencinin. Ahfeş, bu başarısını arkadaşlarına borçluydu aslında. Karşısına bir arkadaşını alıp, öğrenmek istediği konuyu ona anlatırsa, sular seller gibi ezberliyordu dersini. Yoksa kendi başına ne kadar çalışırsa çalışsın aklına bir şey girmiyordu.
Gel zaman git zaman, arkadaşları sıkılmaya başladı bu işten. Evet, arkadaşlık hatırına beş, on dakika dinler gibi görünüyorlardı ama sonra bir bahane bulup uzaklaşıyorlardı yanından. Kendisini dinleyecek birini bulamayan Ahfeş’in dersleri kötü gitmeye başladı. “Ben ne yapacağım şimdi; beni dinleyecek birini nereden bulacağım?” diye kara kara düşünürken ramazan ayı gelmişti. Ramazan boyunca medresede ders yapılmaz; öğrenciler, köy köy dolaşıp dini konuşmalar yaparak camilerde ders verirlerdi.
Ahfeş de öyle yaptı. Diğer arkadaşları gibi köy köy dolaşmaya başladı. Dersler verdi, dualar okudu. Ramazan ayının son günü gittiği bir köyde, hizmetinin karşılığı olarak köylüler ona güzel, beyaz bir keçi verdiler. Ahfeş, keçinin ipi elinde, heybesi omzunda medreseye dönmek için yola düştü.
Öğleye doğru, çayır çimenlik bir alana gelince biraz dinlenmek istedi. Keçisini serbest bıraktı, kendi de sırtını bir ağaca verip oturdu. Biraz dinlenip toparlayınca Ahfeş’in aklına dersleri geldi. Karşısında onu dinleyen biri olmazsa nasıl ezberleyecekti derslerini? Heybesinde taşıdığı kitaplardan birini çıkarıp yüksek sesle okumaya başladı. Bir ara durup okuduklarımdan aklımda ne kaldı diye düşündü. Hiçbir şey kalmamıştı. Paniğe kapıldı Ahfeş… Panik içinde sağa sola bakarken hemen önünde otlayan keçisiyle göz göze geldi.
Dudaklarıyla çimenlerin en tazesini arayıp bulan keçi, onları dişleriyle koparıp ağzına attıktan sonra rahat rahat çiğneyebilmek için başını yukarı kaldırıp karşıya bakıyordu. Tam karşısında da Ahfeş olduğu için Ahfeş’e bakıyormuş gibi görünüyordu. Çenesini oynattıkça da küçük beyaz sakalı, Ahfeş’in söylediklerini onaylıyormuş gibi inip kalkıyordu. Keçinin ona bakması, sakalının onu onaylar gibi inip kalkması, Ahfeş’i heyecanlandırdı birden. Yoksa bu keçi, onu dinliyor muydu?
Hemen elindeki kitaptan yeni bir sayfa açıp yüksek sesle okumaya başladı. Göz ucuyla da beyaz keçiye bakıyordu. Evet, evet… Tıpkı arkadaşlarının, başlarını sallayarak onu dinlemesi gibi bu keçi de sakalını oynatarak onu dinliyordu. Ahfeş, sevinçle ayağa fırlarken, “Tamam,” dedi, “beni dinleyecek birini buldum sonunda!” Koşup sarıldı keçisine. Gözlerinden öptü onu.
Medreseye döndüğünde arkadaşlarının, onu görünce yollarını değiştirdiklerini görünce:
“Kaçmayın kaçmayın,” diye seslendi onlara. “Merak etmeyin, beni dinlemekten bıkmayan birini buldum sonunda!”
Keçisini gösterdi onlara:
“Başı önünde sessizce dinliyor. Sonra da başını kaldırıp sakalını oynatarak onay veriyor söylediklerime.”