Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Yeni Türk Edebiyatı

Ayanzade Namık Ekrem Bahar-i Edep Kitabının Eserinin İncelemesi Tahlili Açıklaması

Ayanzade Namık Ekrem Bahar-i Edep Kitabının İncelemesi

Ayanzade Namık Ekrem Bahar-i Edep Kitabının Tahlili

Ayanzade Namık Ekrem Bahar-i Edep Kitabının Açıklaması

Namık Ekrem’in II. Meşrutiyet’ten üç sene önce yazdığı manzum ve mensur karışık bir eseridir.Ekrem bu kitabının kapak bölümünde yazış amacının Allah’a Peygambere ve sultana hizmet etmek olduğunu söyler. Kapaktaki dörtlük şöyledir:

“Hakka, peygambere ve sultana Maksadım hizmet-i âbidane İşte hatt-ı Hicaz-ı mağfirete Bu da bir yâdigâr-ı mûrâne”

Eserde; mukaddime, Şerif İlhâmi Bey’in övgü dolu yazısı; on üç nesir on beş nazım bulunmaktadır. İlk bölüm nazım bölümüdür.

Bahar-ı Edep, Namık Ekrem’in padişaha Hamidiye-Hicaz hattını yaptırmasından dolayı övgüler yağdırdığı bir eseridir. Eser “Eâzım-ı Âsâr-ı Mülûkâneden (Hamidiye-Hicâz Hatt-ı Âlîsi) adlı yazı ile padişahın memlekete hizmetlerinin saymakla bitmeyeceği söyler. Namık Ekrem bu dönemde Abdülhamid lehine o kadar güzel şeyler söyler ki birkaç yıl sonra iğneli sözlerle eleştireceği padişahla onun aynı kişi olduğuna şaşırırız.

Kitabın bölümleri şu şekildedir:

  1. Takdis-i Kibriyâ-Fârisi-(s.16)
  2. Tekrîm-i Şân-ı Peygamberî(s.17)
  3. Vilâdet-i Kudsî-i Peygamberî(s.18-19)
  4. Tebrik-i Sâl ve Tebcîl-i Padişah-ı Hayr-ı Amal(s.20-22)
  5. Sürûd-ı Nevbahar(s.23)
  6. Teşyî-i Ramazan (s.24)
  7. Iyd-ı Fıtır(s.25-26)
  8. Sabâhu’l-Iyd-ı Adha(27-30)
  9. Şâire Ait (s.32-34)
  10. Bedâyi-i Tabiattan :Kırda Bir Temâşa (s.36-37)

Bu şiirlerden sonra arada iki nesir bulunur. Sonra tekrar şiirler devam eder.

11. Baba Çocuk Anne (s.42-43)

12. Tasvir-i Bedâyi: İki Mehtap (s.44-45)

13. Güvercin ile Serçe (s.46-47)

Bu şiirden sonra Musahebeler bölümü gelir. Musahabe yazı dizisi yedi kısımdır. (s.48-78) Bu bölümden sonra tekrar şiirler başlar.

Fecr-i Mukammer(s.79)

Sonra tekrar musahabeler gelir. ‘Levha-i Garip’ yazısından sonra sonuncu şiir gelir

Şarkı(s.95)

Şiirlerin çoğu Servet-i Fünûn etkisinde yazılmıştır. Tabiatı anlatan bir çok şiir vardır: ‘Sürûd-ı Nevbahar’, ‘Bedâyi-i Tabiattan: Kırda Bir Temâşa’ gibi şiirler bunlardandır. Baharla mutluluğu iç içe anlatan Sürûd-ı Nevbahar şöyle seslenir:

‘Bahardır tabiat aldı reng-i câzib-i latîf

Bahardır saçıldı ruy-ı handâna neşveler

Göründü her tarafta hayât-ı şive-i zarif

Ziyâ güler, safa güler, terâvet-i emel güler

Bahardır, bedia bar-ı nur-ı nevbahardır’

Muhasebeler adlı bölümde ise sanatçı edebiyat ve dil hakkındaki görüşlerini dile getirir. Şiirlerindeki duygu yoğunluğundan, bilgi ve fikir yönüne geçiş yapan sanatçı muhasebeleri yedi bölüme ayırır.

Musahabeler I : (s.50-54) O dönemde ilim ve fende olan ilerlemelerden bahseder. Aynı şekilde edebiyatta da kendi tabiriyle akıllara hayret verecek hızlılıkta gelişmeler olduğunu anlatır. Verdiği örneklerden birinde kırk elli yıl kadar önce her vilayette ancak bir edip, bir muharrir yetiştiği görülürken bugün her yerde hatta kasabalarda birkaç şair ve edipin bulunduğunu söyler. Eli kalem tutanların sayısının hesapsız olduğunu anlatarak o dönem hakkında da bilgi vermiş olur. Bu çoğalma sırasında çok çabuk yazı yazıp, zorlama cümlelerle oluşturulmuş süslü nesirlere de karşı olan sanatçı bazı dilbilgisi kuralarının yanlış uygulanmasını da eleştirir bunlara örnekler verir.

Musahabeler 2 : (54-60) Bu bölümde, bir çok yeni edip ve şairin zamanlarını boşa harcamasından şikâyetçi olduğunu anlatır. Ona göre, tahsil o dönemde ilerlemiştir, ancak yazılan eserlerin, devletin milletin faydasına açık eserler olmasına dikkat edilmesi gerektiğinin de altını çizer.

Musahabeler 3 (s.60-66) N.Ekrem şiiri anlatır. Ona göre şiir ruhta bazen teheyyüc, bazen hüzün, rikkat bazen inzicap uyandırmalıdır. Yeni şairlerin bunlara dikkat etmemesine kızmaktadır.

Musahabeler 4: (s. s.67-70) Sanatçı bu bölümde edebiyatın nasıl oluştuğundan, iyi bir edip olabilmek için neler gerekli olduğundan, Osmanlıcayı iyi bilmenin öneminden, iyi bir eğitim almanın gerekliliğinden bahseder. Musahabeler 5: Bu bölümde de kendince iyi olmayan ediplere göndermeler yapar, yazılan yazıların ve şiirlerin başlıkları ve içeriklerinin uyumlu olmamasından şikayet eder.

Musahabeler 6’da (s.82-86) Bir sanat eserinin hangi ortamlarda oluşabileceğinden dil özelliklerinden ve bu konularda yapılan yanlışlardan bahsedilir.

Musahabeler 7 (s. 87-92) Bu son bölümde ise yazar, gerçek şairlerin istedikleri zaman yazabildiklerinden onlar için vakit ve mekan sınırlaması olmadığından söz eder. Onların ancak duygularını dile getirerek yazdıklarını belirtir. Son olarak, ‘Şiir insana bir mevhibe-i ilâhiyedir.’diyerek şiir hakkında düşüncelerini tamamlar. Bütün bunların yanında da çalışmanın vazgeçilemeyecek bir unsur olduğunu da bir not olarak eklemektedir.

Eserini kendi içinde iki döneme ayırabileceğimiz sanatçı, II Meşrutiyet’ten önce dini duygulardan bahseden, padişaha saygıda kusur etmeyen, suya sabuna dokunmayan hiçbir sosyal aksaklığı eleştirmeyen ferdi eserler verirken, Meşrutiyet sonrasında, bunun tersi bir yol izlemiştir.

Namık Ekrem; II. Meşrutiyet ilan edilir edilmez aleyhinde yazılar yazacağı padişaha o dönemde medhiyeler yağdırmış,kasideler düzmüştür.

“Mevlâ, seni mesrûr ede İclâlini pür nûr ede İkbâlini mevfûr ede A’dânı da zîr ü zeber ede”

Yine bir başka şiirinde padişahın cülûsuyla hissettiği mutluluğu şöyle anlatır: Rûy-ı zemîn eyler bugün

Güya ki bir şanlı düğün Alem bugün şâtır bütün Bir nefha-i pür-şevk eser

Halbuki aynı sanatçı II. Meşrûtiyet’in ilanından sonra yazdığı başka bir eserinde “Felaketten Felakete” başlıklı şiirinde:

Geçti bir yıl, açıldı bir devrân

Dediler kalmadı leyâl-i figân!

Haşerât-ı fesâd-ı zulm ölecek

Vatanın, milletin yüzü gülecek

İşte bulduk hayât-ı ferhunde

Dediler :Erdi subh-ı tâbında

Her taraftan safâlı bir cereyân:

Yaşasın ! sayhasıyla doldu cihân

Ona göre milletin hürriyete kavuşmasına vesile olan kişiler büyük kahramandır. İnkılâp (1324) adıyla yazdığı eserinde onları şöyle tasvir eder:

“Millet-i necîbe-i Osmaniye’nin bâis-i selâmet ve saadeti olan hürriyet, Niyazi, Enver… gibi kahraman zabitlerimizin, şanlı ordumuzun haydarâneleri sayesinde alınmıştır. Bu mücahitlere bütün Osmanlılar minnettardır, müteşekkirdir.”

Eserde 10 Temmuz öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönem karşılaştırılır. Şair, 10 Temmuz öncesini kötülerken 10 Temmuz sonrasını övmekte ve millete şöyle seslenmektedir:

“Ey millet-i ferhunde-i emel, işte beşâret! Yıllarca bizi örseleyen, söndüren âfet Bitti o musîbet, o mihen, âh o esâret Kânûn-ı Esâsîmizi aldık, ne saâdet! Senelerce bu kadar zulm ettin!

Ne kazandın, şu fena dünyada?

Olmadın vesveseden âzâde

Akıbet zulmet içinde gittin!”

“Ey cefâkâr, Hamîd-i Sânî!

Tâc u tahtını ebedî mi sandın? Kime kalmış bu cihân-ı fânî?

Bu elemhânede sen de yandın!”

Şaşırtıcı olan bir nokta daha da vardır ki o da Namık Ekrem’in, kendisinin 10 Temmuz İnkılabı’ndan önce birçok takibata uğramasına rağmen propaganda yapmaktan vazgeçmediğini, eğer bundan şüphesi olan varsa eserlerine ve yetiştirdiği öğrencilere bakmasının yeteceğini ifade etmesidir. Verdiğimiz birkaç şiir örneği dahi onun Meşrutiyet sonrasında ne kadar değiştiğinin kanıtıdır.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!