Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Kitap Özetleri

Dilaver Romanının İncelemesi Ana Fikri Konusu Özeti

Dilaver Romanının İncelemesi

Dilaver Romanının Ana Fikri

Dilaver Romanının Konusu

Dilaver Romanının Özeti

Fazlı Necip’in 1902 yılında yayımlanan Dilaver isimli romanı on bir ayrı başlıkla bölümlere ayrılmıştır:

  1. İhtiyat Efradı
  2. Muharebe Meydanı
  3. Şehid mi Mecruh mu?
  4. Mecruh Gaziler
  5. Dessas Aşık
  6. Dilâver Ne Oldu?
  7. Hazin Bir Tesadüf
  8. Ye’s ü İbret
  9. Muvaffâkiyet
  10. Tatlı Bir İntikam
  11. Saadet Yuvası

Fazlı Necip, romanına ad olarak başkahramanı Dilaver’in ismini vermiştir. Romancı, ilk bölümün girişinde bir deneme yazıyormuşcasına okuyucucusu ile sohbet eder. Okuyucuya hitaben yönelttiği ‘Bilmem gölleri sever misiniz?’sorusunun ardından göller hakkındaki düşüncelerini sıralar, göllerin denizden daha hoş olduğunu, sebepleriyle birlikte anlatır. Daha sonra hikâyenin geçeceği kasabadaki gölü tasvir etmeye başlar, okuyucuya gölden bahsederken, bir hikâye anlatacağını unutmuş gibi “Göz kendini görmediği gibi biz de gölün tasvirinde bulunduğumuz kasabadan bahsetmeyi unuttuk.” diyerek, vakanın geçtiği kasabayı anlatmaya başlar:

“Gölün garp sahilinde oldukça cesim, ma’mur bir kasaba vardır ki kaza merkezidir. Bir dağ eteği üzerinde bina edilmiş, göle, bütün sahile hâkim fevkalâde bir nezâreti hâizdir.”

Böylece romancı hem gölün kasaba için önemini anlatmış hem de vakanın geçeceği mekânı tanıtmış olur. Bu tasvîr ve yorumlardan sonra sıra olayların anlatılmasına gelir.

Yazar“1313 Nisanı ibtidâlarında bir gün idi.” şeklinde bir tarih vererek romanda anlatılacak olayların Yunan muharebesinin yeni başladığı bir zamana tesadüf ettiğini anlamamızı sağlar.

Birinci bölümde, asker gönderme törenini seyreden iki komşunun kendi aralarında yaptıkları konuşmalar dolayısıyla roman kahramanlarını tanırız. Yunan muharebesi sebebiyle asker alımı yapılmakta ve Dilâver de muharebe için gidenler arasında bulunmaktadır. Savaşa gidecek erlerin uğurlanma töreni sırasında romancı, gölün etrafında toplanmış insanları kendi arasında konuşturur bu şekilde okuyucuya da romanın gidişatı ve şahısların özellikleri, geçmişleri hakkında bilgi vermiş olur.

Romanda en önemli şahıslar: Dilaver, Binnaz ve Nedime’dir. Dilâver bir zamanlar Nedîme’nin babasının çobanlığını yapan fakir bir gençken, kendisine yüklü bir mirasın kalması sebebiyle birden zenginleşir. İstanbul’a askerliğini yapmaya gider. İstanbul’da kalmak onu değiştirir- romancının tabiriyle- İstanbul havası ona yarar. Cılız bir çocukken yakışıklı bir delikanlı olup gelmiştir. Kışlada okuma yazma öğrenmiş ve döndüğünde her hafta evine gazete alan biri olmuştur. Köyde en güzel evde Dilâver oturmaktadır. Bütün bu özellikleri ile her genç kızın gözdesi olmuştur. Kasabada herkes Dilâver ile Nedîme’nin nişanlanacağını umarken Kel Hacı’nın kızı Binnaz, Dilâver’e kendisini sevdirmeye çalışır ve bunda da başarılı olur. Çok geçmez Dilâver, Binnâz’ın kendisini çok sevdiğine inanır ve ona meyletmeye başlar.

İkinci bölüme geçildiğinde Dilâver artık muharebe meydanına gitmiştir. Bir ay geçmiş ve mayısın beşinci günü muharebe iyice kızışmıştır. Bu bölümde muharabe meydanı anlatılır.

Üçüncü bölümde hala Yunan muharebesi devam etmektedir. Askerler arasında Dilâver’in ayrı bir yeri vardır. Tabur içinde en mümtaz en sevimli arkadaş olarak görülür. Okuma yazma da bildiğinden mektup yazmada, okumada birçok askere yardımı dokunmuştur.

Romanda muharebe anları çok canlı bir şekilde tasvir edilmiştir. Bu sahneleri özellikle Dilâver etrafında görürüz: Dilaver yaralanır ve yere düşer. Arkadaşları önce onun öldüğünü zannederler, sonra onun yaralandığını fark edip sevinirler. Savaş sona erer.

Bundan sonraki bölümde gazilerin geri dönüşü sırasında onlar için hazırlanan törenleri, âlâyişi görürüz. Bu bölüm ayrıntılı bir tasvir ile anlatılır:

“ Muzika-i marş alel-âl Hamîdiyeyi çalıyor, o binlerce halk! “Padişahım çok yaşa” zemzemelerini el çırparak alkışlarla âsumâna i‘la eyliyordu.”

“ Ogün birçok Osmanlı kibar gençleri sepet dolusu binlerce mayıs gülleri getirmişlerdi. Evvelâ gazilere bir demet gül verildi. Çiçekler o kadar çok idi ki her gaziye bir kucak gül isabet edebilirdi. Fazla kalan gülleri, vagonlar içine, gazilerin yatakları üzerine saçtılar. Vagonlar bir mecruh kahraman yatağından ziyâde müzeyyen bir hacle-gâha dönmüştü.”

Bir başka grup gazilerin üzerine kolonyalar, lavantalar serper. Kimi sigara paketleri, kimi tütün tabakaları, kimi şekerleme çıkınları, takdim eder.Bütün bunlar olurken, ağır şekilde yaralanmış olan Dilâver, ateşler içinde yanmaktadır. ‘Dessas Aşık’ bölümünde para hırsı gözünü bürümüş, hileci ve hain bir kişi olan ve Binnaz’ı da parası için seven Hüseyin’den bahsedilir. Dilâver’in kasabaya dönemeyişini fırsat bilen Hüseyin haince planlarına başlar. Askerde, sıtma hastalığına yakalananları memleketlerine istirahat için geri yolladıklarından Hüseyin de bunu bir fırsat bilerek kendini sivrisineklerin hucûmuna bırakır. Dokuz gün tedavi altında tutularak dokuzuncu günün sonunda sıtma olduğu için yattığı hastaneden tebdîl-i hava için memleketine gönderilir. Böylece Hüseyin amacına ulaşmıştır. Memleketine döndüğünde kendisini ziyarete gelenlere Dilâver’in elîm bir şekilde şehîd olduğu söyler. Güya Dilâver’in kurşunu arkasındandır, yani düşmandan kaçarken vurulmuştur. Kimse bilmez ki Dilaver’i vuran aslında hain Hüseyin’dir. Hüseyin hem Dilâver’i vurmuş hem de bununla kalmamış, ona korkak damgasını vurmuştur. Halbuki ölümlerden dönen Dilaver, bu arada hastanede iyileşmek için uğraşmaktadır. Hüseyin’in bunları yaparken, tek amacı Binnaz’ı, Binnaz’ın parasını elde etmektir. İyileştikten ve Dilâver’in kötü haberini de yaydıktan sonra Binnaz’ın çevresinde dönmeye başlar. Binnaz’ı yalnız bulup ikna etmek için uğraşır. Bu arada kendisi hakkında etrafta dolaşan iftirayı duyan Dilaver, bunun mümkün olamayacağını çünkü kendisinin taburun önünde olduğunu düşünür ve uzun düşünmeler sonunda kendisini vuranı anlar.

Günler geçer ve bir gün Yıldız sarayı önünde bütün gazilere büyük bir tören düzenlenir. Madalya alanlar arasında arkadan vurulmuş dedikleri Dilaver de vardır.

“Vatan uğrunda kurban olmaya giderken bir cinayet kurbanı olmuş masum, mazlum olduğu halde bu şanlı şerefli dakikalarda, bütün arkadaşları nazarında mahkûr bir korkak olarak tanınmış olması kendisine pek fena tesir etti. ”

Yazar Dilâver’in o üzgün halini çalan mûsiki ile birleştirip şu yorumu yapar:

“Bilmem hiç dikkat ve tecrübe etmiş misinizdir, gönülde bir muhabbet olduğu, kalbi bir ye’s-i âşıkâne tatlı tatlı yaktığı yahut ruhu muhabbet okşadığı, hâsılı insan sevda esiri bulunduğu zaman; mûsiki ruha başka bir te’sir icrâ’ eder. Kemanın yanında çıkan her nağme her feryâd bir ok gibi saplanır. Udun tellerine dokunan her mızrap insanın kan damarlarını tehzîz eder.”304

Dilâver kendisini unutan ve Hüseyin’e varmak isteyen Binnâz’a izin vermek istemez bir asker nişanlısının kimseye yâr olamayacağını söylese de sevdiği kızın bu vefâsızlığına bir türlü akıl erdiremez. Hüseyin‘in her şeyi para için yaptığını bildiğinden Binnâz’ın onu böyle yüzüstü bırakmasını hazmedemez ve ona bir ceza vermek ister. Kendisini katil olabilecek kadar hain biri olan Hüseyin ‘e değişen bu kıza bir oyun oynar. Bu bölüm romanda ‘tatlı bir intikam’ adıyla verilmiştir.

Dilâver Hüseyin’i para ile kandırır ve Binnaz’ın peşini bıraktırır gerçekleri gören Binnaz da tekrar Dilâver’e döner fakat Dilâver, düğün gecesinde, kendisini hain bir adama tercih eden bir kadınla evlenemeyeceğini söyleyerek Binnaz’ı terk eder.

En son bölümde Dilâver’i her haliyle seven Nedime’yi tekrar görürüz. Tam üç ay sonra Dilâver ile Nedime mutlu bir yuva kurarlar, böylece hak yerini bulmuş olur.

Fazlı Necip’in Abdülhamid devrinin en önemli olayları arasında yer alan Yunan muharebesini anlattığı romanda, dönemin sosyal yapısına ait özelliklerin anlatıldığı kısımlar dikkat çekmektedir:

Taşradaki halkın İstanbul’a bakışı, sarayla ilgili bazı özellikler, askeri törenler, devlet erkânına olan teveccüh, özellikle muharebe esnasında askerliğin ne denli zor olduğu ayrıntılı bir şekilde anlatılırken bir yandan da evlilik müessesesi kadın-erkek ilişkileri, ön plana çıkan konular arasında bulunmaktadır.

Dilâver, yazıldığı dönem içerisinde ferdî konuların işlendiği aile arasında köşk ya da yalı hayatlarından örnekler sunan Servet-i Fünûn tarzı romanlardan farklı bir karakter sergilemekte, halktan kişilerin yer aldığı geniş bir şahıs kadrosu ile devrin sosyal ve siyasi yapısına olumlu da olsa göndermeler yapabilen bir roman olma özelliği göstermektedir. Karamsarlık, marazî duygular bu romanda yerini vefa, ümit, coşku ve inanca bırakmıştır.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
1
clap
1
sad
0
happy
0
love
0
confused
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!