Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Hikaye

Hasan Ali Toptaş Nihat Hikayesi

Hasan Ali Toptaş Nihat Hikayesi

NİHAT

Bu Nihat eskiden böyle değilmiş.

Annesi de böyle değilmiş söylediklerine göre, dokunsan kırılacak türden, dağlalesi gibi incecik bir kadınmış. İşte, pazaryerine bakan o geniş avlulu evde yaşarken, babaları olacak adam günün birinde birdenbire bırakıp gitmiş bunları. Neden gitmiş bilmiyorum, bana işin bu yamru hiç anlatmadılar. Konu buraya gelip dayandığında, hüzünlü hüzünlü çalkalanan büyük bir iştahla o evin bulunduğu yöne doğru bakarak hep kadının güzelliğinden söz ettiler daha doğrusu. Güzelliğinin yanı sıra, melekler kadar iyi oluşundan söz ettiler sonra; dürüstlüğünden, sessizliğinden ve kibarlığından söz ettiler. Öyle ki, sonunda, adam sanki kadının bu özelliklerine dayanamayıp kaçmış gibi oldu benim gözümde. Ne bileyim, belki de gerçekten öyledir; gün gelmiş, bir kadının bu kadar iyi, bu kadar dürüst ve kibar oluşuna dayanamamıştır. Dayanamayınca da, ulan iyiliğin bu kadarı da fazla be, bu kadarı da fazla, diye almış başım çekip gitmiştir.

Her neyse, işte babaları olacak bu adam bir daha dönmemiş artık. O dönmeyince, kadın da ne yapsın, onun yokluğuna alışmış zamanla. Dediklerine göre, farkına bile varmadan, daha çok emekleme çağındaki Nihat yardımcı olmuş buna, tutmuş, yaşıtlarını geride bırakan acayip bir hızla çarçabuk büyümüş. Göz açıp kapayıncaya dek, ütülü pantolonlar giyip okula mokula da gitmeye başlamış hatta. Sonra, evin işlerini çekip çevirmeye, her konuda annesine yardımcı olmaya ve bir beyefendi gibi onun koluna girip çarşı pazar gezmeye de başlamış.

Anlatılanlara bakılırsa, bütün bu olup bitenler hayra alamet değilmiş aslında. Başka bir deyişle, Nihat’ın böyle çarçabuk büyümesi daha sonra olacakların hızlı bir işaretiymiş. Daha bu işaretin işaret olduğu bile anlaşılamadan, sonunda olanlar olmuş tabii; bir gün evlerinin avlusunda, tam da köşede, asmanın gölgesindeki tahta sandalyede otururken bir­denbire kaskatı kesilmiş bu Nihat. O böyle kaskatı kesilince, Nihat’ın genişliğine benzeyen tuhaf bir sessizlik yayılmış avluya. Hatta avluya sığmamış da, sarıya çalan asma yapraklarının hışırtısıyla birlikte dışarıya taşıp kısa sürede bütün mahalleyi sarmış bu sessizlik. Sonra kendi üzerine katlanarak dönmüş, uğuldaya uğuldaya gelip gene birikmiş avluya. Taş olmuş birikince de, avluyu çevreleyen beyaz badanalı briket duvar olmuş, hüsnüyusuf olmuş, asma olmuş ve asma gölgesinde oturan Nihat olmuş.

Annesi de, avluda uğuldayan bu sessizlik neyin nesidir diye, işte o zaman evin içinden çıkıp bakmış telaşla. Bakar bakmaz, tabii, oğlunun nefes bile almadan sandalyenin üstünde öylece oturduğunu, otururken sürekli aynı noktaya baktığını, bakarken de yavaş yavaş karardığını görmüş. Sonra, daha neler oluyor demeye bile kalmadan ayağa kalkmış bu Nihat, sadece ayaklarını oynatabilen bir heykel gibi kaskatı yürümüş, yürümüş, yürümüş ve gidip büyük bir gürültüyle pencere camına çarpmış. Böylece, Nihat’ın camlarla ilişkisi de orada başlamış işte. Daha doğrusu, kırılan camın şangırtısı orada Nihat’ın aklını almış da bir daha geri ver­memiş. Sonuçta, artık her Allah’ın günü sokaklara fırlamış ve camlara musallat olmuş bu Nihat.

Annesi ne yapacağını bilememiş tabii, camları kırılan insanların öfkesini yatıştırmak için bir yandan kapı kapı dolaşıp özür üstüne özür dilemiş, bir yandan para ödemiş, bir yandan da öfkesine hâkim olamayanların tekmeleri ve yumrukları arasından Nihat’ı kurtarmaya çalışmış. Zaman zaman, kendisi de yumruk yemiş bu arada. Zaman zaman, oğlunun üstüne kapanıp tozun toprağın içinde o incecik bedeniyle yuvarlanmış. Nihat da, annesi kolundan tutup eve götürürken pis pis sırıtmış ve insanlara dil çıkarmış her defasında. Dediklerine göre, dil çıkardıktan sonra da, ecinni ordularının sesine benzeyen bir hayli geniş ve kalın bir sesle, “Kaçın ekip geliyor, kaçın ekip geliyor!” diye bağırmış.

Onun böyle bağırmasına kimse bir anlam verememiş önceleri. Açıkçası deli değil mi, akima eseni söylüyor işte, demişler.

Ne var ki, günün birinde Nihat’ın sözünü ettiği ekip gelmiş gerçekten. Daha doğrusu, canından bezen bazı kişilerin şikâyeti üzerine bir polis otomobili gelmiş, Nihat’ı almış götürmüş. Etmeyin eylemeyin, benim oğlum bunları yapacak biri değildi, ona ne oldu anlayamadım diye annesi karakola koşup polislere yalvarmış bu sefer de. Polisler ona ne demiş bilmiyorum, bana işin bu yanını da anlatmadılar. Bildiğim kadarıyla, birkaç gün karakolda tutulan bu Nihat mor benekli, dağınık bir bohçaya dönüşmüş orada. Sonra çevresine bel bel bakan bu mor benekli bohçayı almışlar, donuk yüzlü birtakım görevliler eşliğinde, tedavi edilmesi için başka bir yere göndermişler.

“Nihat tımarhaneyi boyladı!” diye herkes sevinmiş o günlerde.

İşte o zaman, Nihat’ın annesi utancından eve kapatmış kendini ve utancından gitgide şişmanlamaya başlamış, öyle ki, Nihat serbest bırakılmcaya dek küp gibi olmuş kadın. Sonra, eline görenleri şaşırtacak türden şöyle incecik bir değnek almış ve temposunu hiç değiştirmeden, gene camlara musallat olan oğlunun peşinden koşmaya başlamış. Elin­deki değnek tam olarak bir değnek değil de, değneğin hayal edilmişi gibiymiş senin anlayacağın. Koşması da koşmanın hayal edilmişi gibiymiş. Hatta, işte bütün bunlar yüzünden, kendisi de bir anne değil, annenin hayal edilmişi gibiymiş artık. Başka bir deyişle, elindeki uyduruk değnekle uyduruk uyduruk koşan uyduruk bir anneymiş. Uyduruk da olsa, anne annedir tabii. Belki de anne içtenliğinin en uç noktası insanlara sahte gibi görünüyordur, bilmiyorum. Benim bildiğim şu ki, aman camlan kırmasın yoksa gene tedaviye gönderirler diye oğlunun peşinden koşarken şişman adımlarla koşarmış da geçtiği yerlere koca avurtlu gölgeler bırakırmış bu kadın, tombul boşluklar, şişkin rüzgârlar ve genişlemiş kokular bırakırmış. Görenlerin anlattığına göre, oğlunu yakalamayı hem istermiş hem istemezmiş sanki. Zaten, kimileri onun utancından değil, oğlunu yakalamak isteyen yanına engel olmak için bile isteye şişmanladığını düşünürmüş.

İşte böyle, her gün bir başka sokakta sürermiş bu koşuşturma.

Dediklerine göre, bugün de buradan geçeceklermiş. Bak işte geçtiler, bak işte, gördün mü?

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
1
love
1
unlike
0
happy
0
clap
0
confused
0
sad
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!