Kulaklı Baba Deyiminin Anlamı ve Hikayesi
Kulaklı Baba Deyiminin Hikayesi ve Anlamı Kısaca
Tekkenin birinde , haşarı bir derviş varmış. Öyle ki, şeyhi artık onun haşarılıklarıyla baş edemez olmuş ve çıkınını koluna takıp kapı önüne koymuş: “Haydi sana Allah selâmet versin! Dervişlik hırkası senin cismine çoktur. Git rızkını başka yerden bulursun, bura artık sana yaramaz!”
Derviş, tekkeden kovulduğuna ilk başlarda biraz dertlendiyse de, sonraları hâline alışmış:
“Amaaan, mideyi veren Allah rızkı da verir. Hem bilinmez ki, Allah kulunu nereye tayin etmiştir.”
Derviş, bir yol tutturup gider. Yolunun üzerine köyler kasabalar rast geldikçe, kapı çalar, üç beş lokma, üç beş akçe toplar idare eder gidermiş. İmamı olmayan bir cemaat görse imamlık yapar, hocası olmayan talebe görse hocalık eder, boş da durmazmış hani. Bir gün topladığı akçelerle kendisine bir eşek almış. Fakat, çok gitmemiş ki, köy ile şehir arasında işlek bir yolun kenarında eşek ölmüş. Derviş ne yapsın, bir çukur kazıp eşeği oraya gömmüş. Bununla da kalmayıp, başına sonuna birer sopa dikmiş. Mezarın kıyısına da postunu serip almış eline teşbihini oturmuş.
“Hele bir yorgunluğumuzu atalım, sonra yola revan oluruz” demiş.
Az bir zaman sonra, köyden şehir pazarına inmekte olan köylülerden bir kaçı dervişi görmüşler, merak edip yanına gitmişler:
“Hayırlar olsun, hocaefendi!”
“Hayır sizinle olsun ağalar.”
“Burda ne iş yaparsın?”
“Ağalar, sizin hiçbir şeyden haberiniz yok! Dün gece bana mânâ âleminde ikaz buyuruldu. ‘Kalk!’ dendi. ‘Git!’ dendi. ‘Makamımızı şenlendir!’ dendi. Burası her derde derman, ‘Kulaklı Baba’ hazretlerinin makamıdır. Destur alın!
Köylüler bu anlatılanları titreye titreye dinlemişler, dualar etmişler, mezarın başına dikili odunlara çaput bağlamışlar ve gönüllerinden kopan üç-beş akçeyi de dervişe bırakmışlar.
Her derde derman Kulaklı Baba’nın ünü kısa zamanda bütün köye, komşu köylere, ve şehre yayılmış.
Oracığa bir kulübe inşa edilmiş. Mezarın üzerine hayırsever ağalar tarafından sanduka kondurulmuş. Hanımlar ve beyler için ayrı abdes hanelikler ve bir küçük mescid yapılmış. İş bununla da kalmamış. Kubbe- li-mubbeli bir türbe inşa edilmiş. Dervişe tekke kurulmuş. Ağalar oğulcağızlarını onun yanma eğilsin, eğitilsin diye bırakmışlar. Velhasıl, Kulaklı” Baba meşhur bir ziyaretgâh olmuş çıkmış.
Zaman geçmiş, devran dönmüş, vaktiyle bu dervişi haylazlıklarından ötürü tekkesinden kovan şeyh efendinin yolu Kulaklı Baba Tekkesi’ne düşmüş.
Kapılarda karşılanıp ağırlanmış, İkram ve izzet edilmiş. Sohbethaneye buyur edilmiş. Misafir şeyh bir ara, tekkenin dervişine:
“Erenler” demiş. “Sizi bir yerlerden tanıyacak gibiyim ama, çıkaramıyorum bir türlü.”
Derviş cevap vermiş:
“Efendi hazretleri bendeniz yıllar önce kapı önüne koyduğunuz falancayım.”
Şeyh, şaşırmış:
“Peki bu Kulaklı Baba kimdir?”
Derviş bakmış yakınlarında kimse yok, eski şeyhinin kulağına eğilerek:
“Şeyhim, sizden gizli saklı olmaz” demiş ve olup biteni anlatmış.
Bu cevap üzerine şeyh efendi de dervişe şöyle demiş:
“Aman erenler, kimse duymasın sır olsun, nur olsun, bu senin Kulaklı Baba’nın büyük babası da bizim tekkede yatar!”
- ••
Bu deyim, “kimliği bilinmeyen biraz da şaibeli yatırlara, yahut kendini erenlerden göstermeye çalışanlar” için söylenir.