Natüralizm Özellikleri
Natüralizmin Temsilcileri Kimlerdir
Natüralizm Akımının Özellikleri
Natüralizmin Özellikleri
Natüralizmin Doğuşu
Natüralizm Nedir
Realizm ile birçok yönden ortaklık taşımasından ötürü bazı kaynaklarda ayrı başlıklar altında değerlendirilmemektedir. Ancak ilkeleri noktasında realizmden farklılıklar arz ettiği için tek başına değerlendirilmesi daha uygundur.
Natüralizm’in ilkelerini barındıran metin 1880 yılında Emile Zola tarafından Le Roman Experimental (Tecrübî Roman) başlıklı yazısıyla kaleme alınmıştır. 1880 ile 1900 yıllan arasında özellikle Batı edebiyatlarında, hâkim edebî akımdır.
Realizmi hazırlayan bütün şartlar natüralizm akımı için de geçerlidir. Pozitivizm ve determinizime bağlı olarak sebep sonuç ilişkisine dayalı “bilimsel zorunluluk prensibi ve deney metodunu esas alan sanat felsefesi ve edebiyat akı- mı”nm adı olarak vücut bulmuştur. 19. Yüzyıl sonlarında hâkim düşünce sanatın tabiatı taklididir. Bu düşüncenin arka planında ise Charles Darvvin’in “Evrim Teorisi” bulunmaktadır. Bu teori Avrupa’daki inanç sistemini derinden sarsmış ve ciddi tartışmaların bütün alanlarda yaşanmasına sebep olmuştur. Hippolyte Taine tarafından sanat/edebiyatm bu bakış açısıyla ele alınması akımın edebî boyutta değerlendirilmesi açısından önemlidir. İsmail Çetişli’nin Batı Edebiyatında Edebî Akımlar adlı eserinde de ifade ettiği üzere Darwin’in Evrim Teorisi’ni kendi düşünce yapısı içerisinde yorumlayan natüralistler Tann’mn varlığına inanmazlar ve insan henüz evrimin ilk aşamalarını yaşamaktadır düşüncesinden hareketle yaşamı değerlendirmektedirler.
Sanat ve edebiyatta Emile Zola tarafından ilkeleri belirlenen bu edebî akınım ortaya koyduğu sistem şu şekilde ifade edilmektedir: Realizmin bir aşama daha üstünde olan bu anlayışa göre natüralistler gözlemci gerçekçilikle yetinmeyip deneysel gerçeklik ilkesini benimsemişlerdir. Yani var olan olaya gözlemci olarak kalmayıp aynı zamanda deneysellikten hareketle müdahale de etmektedirler. Deneysel roman anlayışından kastedilen; temelde sosyo-ekonomik ve biyolojik bir ürün olan insan için; toplum, insan ve tabiat ciddi bir şekilde gözlemlenip yine gerçeklikten hareket edilerek sebep sonuç ve mantık ilişkisi içinde kurmaca bir dünya kurulmasıdır. Bu kurmaca dünyada yaşanmakta olan olaylar ile yazarın eserin başındaki hipotezi doğrulanmaktadır. Adeta bilimsel bir gerçeklik gibi aynı sebepler aynı sonuçlan doğurur ilkesi edebî ürünlere uygulanmaktadır. Pozitif bilimlerde araştırmacı yapmış olduğu çalışmada nasıl objektif ise sanatsal metinleri kaleme alan yazar da eserindeki karakterler karşısında aynı objektifliği barındırmak zorundadır. Edebî metinlerin merkezinde insan yer almaktadır. Natüralistler için de insan ele almırken onun yetiştiği çevre, fizyolojik yapısı ve aldığı eğitimden hareketle değerlendirme yapmak temel unsurdur. Bu noktada insanın psikolojik boyutu göz ardı edilmektedir. Bunun temel sebebi inşam dünyada yaşayan herhangi bir organizma gibi ele almaktan kaynaklanmaktadır. İşçi sınıfı ile buıjuva arasındaki sımfsal çatışma ekseninde yaşanan ahlaki yozlaşmanın objektif bir şekilde aktarılması natüralist anlayış içerisinde çoğunlukla yansıtılmaya çalışılmıştır.
Çevrenin insan davranıştan üzerindeki etkisinden hareketle eserin dünyasında derin çevre tasviri yapan yazarlar, romanın entrik kurgusuna zarar verecek boyutlarda analizlere girişmişlerdir. Manevi değerlerden kopmanın getirisi olarak kötümser bir bakış açısının hâkim olduğu bu anlayışla yazılan eserlerde bedbin bir ruh hali söz konusu olmuştur. Toplumsal fayda düşüncesi ön planda olduğundan sosyal hayatta var olan tüm kötülükler, çirkinlikler ortaya konularak iyiye ve güzele inşam yönlendirmek esas teşkil etmiştir. Dil açısından realistler kadar titiz değillerdir çünkü gerçekliği tüm çıplaklığıyla aktarma düşüncesi sanatkârane üslubu ötelemiştir. Gerçeklikte aşırıya kaçma eserlerdeki sanat unsurunu ikinci plana atmıştır. Daha çok roman türünde yansımasını bulan bu akım 1900’lü yıllarda etkisini yitirecektir.