Necip Bey Türküsünün Hikayesi Sözleri Notaları
Necip Bey Türküsünün Hikayesi Sözleri Notaları
Necip Bey Türküsünün Hikayesi
Ayağa deymedik taş; başa gelmedik iş olmaz; demiş eskiler. Kars’ın Kağızman ilçesinin Tozanlı köyünden Necip’inde başına bir iş gelmiş ki düşman başına. Biz, Necip’i alıp Kars ın Tozanlı köyüne mal ediyoruz, ama çok eski ve yaygın olan Necip türküsünün çeşitli varyantları var. Hepsi de dilden dile, telden tele söylenerek günümüze dek ulaşmış. Hatta bunların kimi yazılı belgelere geçmiştir. Eflatun Cem Güney “Dertli Kaval” adıyla türkünün öyküsünü yayınlamış ve türküyü Yozgat’a malederek, olayı Çapanoğlu dönemine dayamıştır. Güney’in yorumunda kızın adı “Maviş” olayın geçtiği yer Yozgat’tır. Cahit Öztelli; “Halk Türküleri adlı kitabında olayın geçtiği yerden sözetmez, ancak Necip’in askerliği Yemen de geçer. Kızın adı da “Ayşe”dir bu kitapta. Kırşehirli İbrahim Güle’ye göre olay Kırşehir’in bir köyünde geçmiştir. Erzurum Atatürk Üniversitesi Halk Edebiyatı Anabilim Dalı Asistanı Ensar Aslan’a göre ise olay Kars’ın Tozanlı köyünde geçmiştir.
Bizim için olayın geçtiği yer önemli değil. Ama gerçeğe en yakın yorumu aktarmaya çalıştık. Zaten öykünün özünde ufak tefek yorum farklılıklarının ötesinde fazla bir değişiklik yok. Türküyü yaratan olay ve türküyü Kars’ın Kağızman ilçesinin Camışlı köyünden Aşık Laçin Aladağlı’nın özgün yorumu ve anlatımından sunuyoruz. Bu yorumu Aladağlı’dan 1974 yılında aldık.
“Efendim ben 30 yıldır bu sanattayım. Meşhur Karslı Cemal Hoca’nın çırağıyım. Ben bu türküyü hem Cemal Hoca’dan duydum, hemde köyleri gezdikçe öğrendim. Tam manasıyla size anlatacağım.
Efendim, Necip Bey, Kars vilayetinin Selim ilçesinin Tozanlı köyünden Ali Bey’lerin oğludur. Bir de bunun gardaşlığı olan Gara, gene Selim kazasının Tepecik köyünden ehşiya (eşkiya) Kara. Ehşiya ile bir bey oğlunun suyu hiç bir yerde akar mı? Eh akmaz amma olmuş efendim. Necip Bey ailenin tek erkek çocuğu. Ali Bey in dar-ı dünyada tek bir evladı var. Ali Bey’de zamanı gelince, ömrünü size bağışladıktan sonra, dünyasını değiştirir. Evin idaresi Necip Bey e kalır. Bir de Sırma isminde tek bir kızı var. Yani dünya darında bir kızı, bir oğlu var. Fakat dünya ziynetine, dünya varlığına hiç bir şeye ihtiyacı yok. Ali bey sayılır, sevilir. Hükümetçe gözde. Konak sahibi kimse.
Aradan zamanlar geçer. Hiç babası ölmemiş gibi Necip Bey konağını işletir. Gün gelir ki bizim Türk generallerinden Osman Paşa isminde bir paşa, efendim Kars tan İstanbul’a mübadele edilmiş, değişilmiş. Giderken gelir Tozanlı köyünün civarında çadır kurar. Asker istirahata geçer.
Size haberi kimden verem? Efendim Necip Bey’den. Necip Bey de tabi babasının namı lekelenmesin diye, işte gider Osman Paşa’yı askeriyle beraber kaç gön orda kalırlarsa hörmet eder, masraf çeker, maiyetinde olan subaylarla beraber davet eder. Evine getirir, hörmet yapar. Efendim kaç gün kalırsalar yapmış olduğu hörmetten Osman Paşa çok memnun kalır. Nihayet der ki; “Ben gidiyorum artık. İstanbul’un falan ordusunun, falan kolordusuna gidiyorum. Zaman gelir asker olursun. Eğer bedel verip kendini kurtardın kurtardın; kurtarmadınsa işte benim bu adresim üzerinden gittiğin yerden bana adres bildir. Seni maiyetime alırım. Hiç olmazsa seni rahat ettiririm” demiş. Osman Paşa çekilip gider.
Size haberi kimden verem. Necip Bey’den. Gün zaman gelir ki Necip Bey’in de askerlik kağıdı gelir. Fakat orasını anlatayım ki, işte Tepecik köyünden Gara dediğin vurucu, kırıcı, hırsız, ehşiya bir adam atını sürer. Necip Bey’in kapısına gelir birgün. Necip Bey baktı ki gelen ehşiya Gara. “Selam”, “Aleykümselam!” Eee Gara Bey’in hörmetini elinden geldiği kadar yerine getirir
“Necip Bey, biliyor musun ben neye geldim?”
“Valla hoş geldin,safa geldin Gara Bey” demiş.
“Seninle gardaş olmava geldim” demiş. Necip Bey biraz düşünür.”Niye düşünürsün” diye sorar Gara.
O zaman Necip Bey demiş kı “Valla senin gittiğin yolla benim gittiğim yol birbirini tutmadı. Tutmadığı için çok düşündüm. Sen vurucu kırıcı, ehşiya bir adamsın. Ben de haneden temiz bir aile. Ali Beylerin oğluyum. Benim sennen olmam biraz yersiz değil mi?”
Gara o zaman demiş ki “Necip Bey senin huzurunda üçbeş tane de arkadaşını sesle. Yemin edeceğim, yapmış olduğum fenalıkların hepsinden vazgeçeceğim. Sen nasıl dersen, ben öyle tedbir alıp öyle hareket edeceğim” demiş. O zaman “Pekala der, köylünün ileri gelenlerinden, kendi arkadaşlarından birkaç kişi sesler Necip Bey. Gardaş olurlar. Bunu her tarafa şaya eder, duyurur.
Tabii bunu akıldaneler, bilginler çok yersiz görürler. “Ula bu Necip Bey, öteki ehşiya Gara. Hiç gardaş olabilir mi?” Ehh artık Necip Bey’in hatırası için birşey dememişler.
Gün zaman gelir ki, Necip Bey askere gidecek. Çok düşünür. O zaman bedel ödeyen, askere gitmiyor. Necip Bey de her ne kadar para zoruna bindirirse de bedel kabul ettiremez. Mecbur kalır askerliğe, yani vatani vazifesini yapacak. Kendi kendine dedi ki: “Ula ben bu varlığımı konaklarımı, saraylarımı kime teslim edeyim. Hele konak saray, varlığı o yana at da, ince belli, dudu dilli kalem kaşlı, kargı saçlı Telli Hanım ı; anamı bacımı kime teslim edeyim. Ben Telli’yi esen rüzgârlardan, yağan yağmurdan, çalan güneşten kıskanıyorum. Buna yad eller mi baksın? Kime teslim edeyim?”.
Sonra da “Ağ mal, gara gün içindir. Kime teslim edeceğim. Gara benim gardaşım değil mi? Ancak Garaya teslim ederim ben. Evelallah Gara varken benim Telli’min üzerinden rüzgar mı esebilir?” O zaman Gara’yı sesler. “Gardaş Gara. Ben askerliğe gidiyorum. Benim varlığım, saltanatım, sürülerim, koyunlarım, konaklarım, anam, bacım, güzel nişanlım Telli sana Tanrı emaneti olsun. Eğer ömür vefa verirse gelirsem, ömrümüzün son günlerine kadar, babamın varlığı sana da yeter, bana da. Yer içer, dem çekeriz. Dünyada tek varlık Allah’tır. Kime ne kalmış?” demiş.
İşte dostlar Necip Bey bütün varlığım, güzel nişanlısı Telli’yi Gara’ya teslim eder, çekilir askerliğine gider. Rivayet ederler ki, Necip Bey’i Erzrum’a verirler. Osman Paşa da İstanbul’da olduğuna göre, derhal adresini bildirir ona. Osman Paşa da Necip’i alır kendi yanma. Yani İstanbul’a.
Necip Bey in sırtındaki askerlik elbisesi var ama, sabahleyin kalkar gider İstanbul’u gezer, yer içer, keyfeder, akşamleyin gelir koğuşada kendi karyolasında yatarmış. Eskiden askerlik çok! 7,8,10 sene askerlik yapan var. Şimdiki gibi 18 ay değil. Ben kendim de Allah vekil 46 ay askerlik yaptım.
İşte Necip askerdeyken, bir gün köyün içinden Gara geçerken, üç-beş kafadarın konuşuğuna rastlıyor. Birisi ötekine diyor ki: “Arkadaş dünyada çok varlı olasın da bir güzel ailen ola, yiye içe dem çekesin. Dünya öyle de boştur; böyle de boştur.” İkincisi demiş ki: “Yahu varlığın da kıymeti yok. Güzel ailenin de. Necip Bey’den zengin, varlı; Telli Hanım’dan güzel var rm? Necip Bey gitmiş askerin şilteleri arasında küfleniyor, Telli Hanim da burada odaların köşesinde küfleniyor.”
Bu sözleri dinleyen zalim Gara’nın kalbine, dersin ki bir deste iğne vurdun, geriye çektin. Eyvah ulan demek ki hee, Telli bu kadar güzel, Telli bu kadar hoş! Telli benim elimin içinde ola da, benim hiç birşeyden haberim yok. Elalem de Telli’nin güzelliğini söyleyip gıdalanıyor. Neşeleniyor. Derhal kalbine hile bardakları dizildi. Hemen geldi, köy ananesi, köy usullerinden lazım gelen birşeyler aldı. Doğru Necip Bey’in konağına gitti. Necip Beyin bacısı Sırma Hanım da kapıda duruyordu. Kendi kendine dedi ki, “İşte Gara abim geliyor. Muhakkak bize birşeyler getiriyor”. Gara’nın elindeki paketi istedi ki alsın Sırma Hanım, Gara vermedi. Yürüdü Necip Bey’in misafir odasına gitti. Getirmiş olduğu hediyeleri misafi î odasında masanın üstüne koydu. Hiç kimseden birşey sormadan Telli’nin harem odasına gitti. Telli, ocağın yansın Telli! O kadar güzel ki. Kendi odasında oturmuş, likabını şöyle yarım açmış işliyor. Sanki ondört günlük ay buluttan baş göstermiş. Nasıl Gara kapıyı açar açmaz. Telli bir baktı ki gelen Gara’dır, o likabı öyle yüzüne çekti ki, sanki Gara’nın kafasına dört kiloluk bir balyozla vurmuş gibi oldu. Şimdi dostlar, kalpten kalbe yol vardır. Bir insan karşısındakine baktı mı anlar ki, ben nasıl baktım, o nasıl baktı diye anlar. Çünkü göz hasmını tanır.
Telli likabı öyle çekti ki yüzüne Gara hemen geriye çekildi. Ulan valla ben bunu böylelikle elde edemiyeceğim dedi. Hemen geldi, gara satırlı bir mektup yazdı Necip Bey’e.
“Necip Bey sen gittiğin tarihten itibaren senin o güvenmiş olduğun ailen Telli Hanım, öyle bir fena yola çıktı ki, kapıdan gelenleri bacadan kovalıyorum; bacadan gelenleri kapıdan kovalıyorum. Benim bu vuruculuğum, kırılıcığım, ehşiyalığım hiç ona tesir etmedi. Buna ne diyorsun?”
Necip Bey de benim gibi biraz akıldan kısaymış, hemen karşılık yazıyor: “Gardaş Gara, bu mektup akşam gelirse akşam, sabah gelirse sabah Telli’yi evden çıkar.”
Mektup gelir Gara’yı bulur. Alır mektubu götürür anasının, bacısının yanında okur. Anası öyle bir ah çeker ki, gözlerinden nisan yağmura gibi yaş gelir. “Ah yavrum sana bu düşmanlığı kim yaptı.” deyip hemen karşılık yazar. Yavrum Necip Bey. Sen gittin gideli, Telli sarayından çıkmadı. Ağ ellere kızıl kına yakmadı. Necip yarim diye, yad ellere bakmadı. Yavrum, sana bu kötülüğü kim yaptı. Düşmanlık yapmış sana. İnanma. Telli sen gideli odaların köşesinde kitleniyor. O doğan gözlerden, mücvan kirpiklerden her gün nisan yağmuru gibi yaş akıyor. Aklını başına topla!”
Bu mektup gelir Necip’i bulur. Necip okur mektubu. Der ki: “Anam Telli’yi çok seviyordu. Muhakkak saklıyor benden. Söz Gara’nındır.”
Gara’nın da ikinci mektubu geliyor. Hemen cevap yazıyor. Efendim şöyle diyor ki, bakalım orada ne demiş. Vekaleten diyek. Sizler sağlığına. Aşk, sevda çok zor.!
Necip Bey Türküsünün Hikayesi Sözleri
San altından san olsan
Ak gümüşten duru olsan
Cennetteki huri olsan
Almam seni bundan sonra
Almam Telli bundan sonra
*****************
Yol üstünde pınar olsan
Akıp akıp durur olsan
Hararetten yanar olsam
Yudum içmem bundan sonra
Muhannetim bundan sonra
*****************
Bütün ülkede baş olsan
Sabah doğan güneş olsan
Terzilerde kumaş olsan
Alıp giymem bundan sonra
Alıp biçmem bundan sonra
*****************
Necipem sözüme inan
Olsan huri, olsan gılman
Olsan cennet, olsan cihan
Kapın açmam bundan sonra
Hayırsızım bundan sonra
*****************
Bu sözler Gara’ya hiç tesir etmedi. Telli gene aldı sözü:
*****************
Ele fitil sevmez olan benim yaramdır
Beni şöhretlendiren, yolu töremdir
Necip Bey’den sonra, dünya bana haramdır
Kerem eyle Gara götürme beni
Felek ey, canan ey
*****************
Ya deli, ya divane, ya deli
Mezarda ruhum sızlar
Deyse yara yad eli
*****************
Alır Telli son sözünü:
*****************
Hele ben Telli’yim böyle yandım ha yandım
Bu fanide şirin candan usandım
Ele bir yoktan var edeni seversen
Kerem eyle merhamet et Gara götürme beni
Zalım Gara atmış atın terkisine Telli’yi. Götürmüş. Biz haberi nerden verek Necip’ten. Gara’nın mektubundan sonra eriyip akmaya başlıyor Necip. Bir mektup yazarak Telli’yi boşadığını bildiriyor. Necip’in durumu Osman Paşa’ya ulaşıyor. Osman Paşa Nuri onbaşıyı çağırdı yanma, on üç de asker kattı Nuri onbaşıya. “Necip’le düşün yola. İşin aslını öğrenin” dedi
Necip’le Nuri onbaşı, yanlarında da on üç asker varıp ulaşıyorlar Kars’ın Selim kazasına. Necip Bey, Selim’de sorar soruşturur öğrenir durumu. Ellerini vurur başına: “Vay eşek kafa!” diye döğünür. Kendini Tozanlı’ya zor atar. Köyün dışında bacısı Sırma’yı görür. Ama Sırma tanımaz Necip’i. Eriyip akmıştır Necip. Zor atar kendini eve. Bir döşeğe yapışıp kalır. Bir deri bir kemiktir. Necip in hali hal değildir. İsterki son bir kez görüşsünler. Adamları alır getirir Telli’yi. Ne ki Necip görüşmek istemez. Zorla sokarlar yanma. Ölüm döşeğinde söyleşmeye başlarlar.
Telli: Sen gideli hanımdan çıkmadım
Ellerime al kınalar yakmadım
Dünya güzel olmuş, dönüp bakmadım
Küsüm bu dünyada söylemem Necip
Necip: Yüklendi barhanam, çekildi göçüm
Affeyîe günahım, bağışla suçum
Necip’i görmeye geldiğin için
Necip sana kurban derim söylemez
Telli: Geçin ağalar da sedire geçin
Yarimin ilstüne ilaçlar saçın
Necip’ten boş kağıdım geldiği için
Küsüm bu dünyada söylemem Necip
Necip: Gönlümün süruru geldi yanıma
Şifa erdi bedenime canıma
Yüzüm sürsem ayağına, eline
Necip sana kurban derim söylemez
Telli: Bir ırmaktın ama ters yana aktın
El sözüne uydun yolumdan çıktın
Sinemi ne yaman ateşe yaktın
Necip sana derim söyleme
Necip: Söyle kurban olam ciğerim söyle
Maşuk ağlatır mı aşıkın böyle
Bari bir çift cevap iltifat eyle
Necip sana kurban, derim söylemez
Telli: Necipim ben geldim, kalk konuşalım
Aslı, Kerem gibi yan tutuşalım
Kıyamet yakındır gel barışalım
Necip sana küsmem, derim söylerim
Son sözlerle barışırlar. Ama Necip’in de son nefesidir. Telli üstüne kapanıp, hıçkıra hıçkıra ağlar. Nuri Onbaşı da boş durmaz. Zalim Gara’yı kollar. Evinin bacısından kaçarken sıkıştırıp kurşunlar. Kötülüğünü komaz yanına.”