Peyami Safa ve Nazım Hikmet Tartışması
Peyami Safa ve Nazım Hikmet Tartışması
Peyami Safa ve Nazım Hikmet Polemiği
Tanzimat dönemi Türk edebiyatında ilk özel gazetelerin çıkmasıyla birlikte sanatçıların çeşitli polemiklere girdiklerini görmekteyiz. Bu tartışmalar sanat, edebiyat, fikir vb. merkezli gerçekleştiği gibi aynı zamanda eleştirinin sınırlarım zorlayan hakaretengiz ifadelerin bulunması münasebetiyle ilgi çekici olmuştur. Karşılıklı yazıların yazarların takipçileriyle birlikte büyümesi, beraberinde gruplaşmalar ve sert tartışmaların gerçekleşmesine sebebiyet vermiştir. Bu polemiklerden bir tanesi de Peyami Safa ile Nazım Hikmet arasında vuku bulmuştur.
Nazım Hikmet’in “Putları Yıkıyoruz” kampanyasını gerçekleştiği dönemde paralel bir düşünce içerisinde olan Peyami Safa ile düşünce birlikteliği 1935 yılında sanatçıların gazetelerdeki köşe yazılarında birbirlerine dönük ifadeler kullanmasıyla birlikte olumsuz bir yapıya bürünmüştür. 1935 yılında “Tan” gazetesinde köşe yazan olarak Peyami Safa’nın “Düşündükçe” başlığı altında ve Nazım Hikmet’in de Orhan Selim takma adıyla “Bu da Benden” başlığı altında yazılar kaleme aldığım görürüz. Aynı yılın haziran ortalarında Peyami Safa’nın Nurullah Ataç T eleştiren bir yazı kaleme alması ve hemen akabinde Nazım Hikmet’in de Orhan Selim adıyla “Ben Münekkidden Yanayım” başlıklı yazılarıyla tartışmanın tohumlan atılmıştır. Bu yazıların akabinde Peyami Safa, Orhan Selim’in yazısında kendisini kastetmediğini; Nurullah Ataç’ın da kavga etmek istemediğini belirten yazılan neticesinde konu kapanmış gibidir.
Bitmiş gibi görünen bu tartışma her iki yazarın da aynı gün (23 Haziran 1935) birbirlerinin yazılarını okumadan kaleme aldıkları yazılarıyla birden bire alevlenmiştir. Peyami Safa’nın köşesinde “Sürü Adamı” başlığı ile ve Nazım Hikmet’in de Orhan Selim takma adıyla “Taktika” başlıklı yazılan birbirleri hakkında üstü kapalı bir şekilde eleştiri dozunun yükseldiği metinlerle polemiğe dönüşmüştür. Artık alenen birbirine yüklenen bu iki kalem erbabı tartışmanın münekkid boyutunu aşarak birbirleri hakkındaki düşünceleri beyan etmeleriyle şiddetlenmiştir.
Peyami Safa, Nazım Hikmet için: “Hem bizim Nazım ’ın bir tek jurnalcisi vardır ki, o da kendisidir.: Kellesine geçirdiği işçi takkesi ve sırtına vurduğu ceket, düğmeleri çözük mintanından dışarı fırlayan isyankâr kıllar, ütüsüz pantolonu ve yıkık omuzla, ayrık bacakla kendisine yedi kat yerin dibindeki maden ocaklarından açık havaya henüz çıkmış bir işçi edası vererek, tıkız ve gergin karınlı burjuvaların üstüne hamle eder gibi varadakosta yürüyüşü, hep bir ağızdan ‘Bu delikanlı Bolşeviktir, bakınız, bakınız!’Hay koca aslan! Esasen kendisi de bunu mahkemede açıkça söylememiş miydi? Nazım fikirleri için değil, kendi istediği için takip edilmiştir. Bu psikolojik nokta, eski dostumuzun ruhunda bütün ihtirasları idare eden bir tek faal merkezdir. ” (S Temmuz 1935) gibi ağır cümleler yazarken Nazım Hikmet de Peyami Safa için: “Peyami, sosyal bakımdan şayanı dikkat ve arsıulusal bir tiptir. Çünkü onun sürülerle benzerine, sade Türkiye ’de değil bir çok büyük Avrupa şehirlerinde de rastlanır. Ve onlar, yani Peyami ve benzerleri, sosyal temelleri çürümüş bir cins küçük burjuva münevverliğinin marka malı olmuş öyle numuneleridir ki, ideoloji bakımından karanlık bir çıkmaz içinde çırpınır dururlar. Tabii bunları Peyami ’yi şahsen tahkir etmek için söylemediğimi anlarsın. Bir doktorun bir hasta için veremdir demesi, nasıl onu tahkir sayılmazsa, Peyami ’nin bu sosyal hüviyetini anlatmak da öylece hakaret ve küfür değildir. ” cümlelerini kullanmaktadır.
Peyami Safa’nın Server Bedi takma adıyla bu polemiğe devam etmesi, Naci Sadullah’ın Nazım Hikmet’le gerçekleştirdiği röportajında Peyami Safa’ya cevap vermesi ve her iki yazarın kendi sütunlarında bu tartışmaları sürdürmeleri kavgayı şiddetlendirmiş ve iki yazarın takipçileri tarafından da bu eleştiriler devam ettirilmiştir.
Bir süre sonra Namık Kemal üzerinden her iki yazarın birbirine söz söylemesi Peyami Safa’nın yanında Namık Kemal’in oğlu Eli Ekrem Bolayır, Nihal Atsız’ın devreye girdiğini; Nazım Hikmet’in yanında da dönemin sol görüşlü isimlerinin bulunmasına sebep olmuştur. Şiddetli şekilde süren bu tartışmalar 1936 yılının ilk aylarından itibaren yavaş yavaş sönmüş ve gazete sütunları arasında unutulup gitmiştir.
1935-36 yıllarında iki farklı dünya görüşüne sahip dönemin önemli yazarları olan Nazım Hikmet ile Peyami Safa arasında gerçekleşen bu polemik, edebiyat tarihi içerisinde kalem kavgalarının önemli olanlarından bir tanesidir. Edebiyatın gazete sütunlarında tartışıldığı dönemlerden edebiyatın gazetelerden uzaklaştığı günümüz sanat anlayışı arasında farklılığın ne durumda olduğu aşikârdır. Üslup açısından sert söylemlerin yer aldığı ve yer yer kutuplaşmaların söz konusu olduğu bu tartışmaların hakaret içeren boyutları dışında edebiyat tarihine bıraktığı iz oldukça önemlidir.