Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Yeni Türk Edebiyatı

Şair Eşref Şah ve Padişah Kitabının Eserinin İncelemesi Tahlili Açıklaması

Şair Eşref Şah ve Padişah Kitabının İncelemesi

Şair Eşref Şah ve Padişah Kitabının Tahlili

Şair Eşref Şah ve Padişah Kitabının Açıklaması

Eşref, Şah ve Padişah adlı eserinden bir yıl sonra yayımlanan Deccal II’de Şah ve Padişah ‘ı yazış sebebini şöyle anlatır:

“Bu iki sene içinde emsâl-i kesiresi vechile bazı eşhâsa Curcuna ve Zuhûrî nâmıyla gazeteler çıkarttırdım ve âcizâne ‘İstimdâd’, ‘Şah ve Padişah namında kitaplar yazıp neşrettim. En sonra yazdığım Şah ve Padişah’tan maksadım, hürriyetle istibdâdı muhakeme etmekti. Mücerred bir tecrübe-i karîha olmak üzere bi-hakkın şahı medhettim, padişahı mustahakk olduğu mevki’-i istibdâtta bıraktım. Kitapların neşri akabinde şah-ı İran, âzim-i dâr-ı cinân oldu.’

Hakkı Süha Gezgin; Eşref’in kendisine dostları tarafından ‘Sen hep bedduâ mı edeceksin. Ömründe bir kere de bir dua söyle!’denilmesi üzerine Şah ve Padişah’ı yazdığı bilgisini vermekte ve şairin eseri bitirip Şah’a takdim edeceği sırada Şah’ın ölmesiyle ilgili olarak ilgi çekici bir anektodu nakletmektedir:

(…) Bu birkaç formalık manzumenin de garip bir talihi vardır. Eşref bunu yazıp bitirdikten sonra bastırmış ve Şah’a takdim etmek yolunda bulunmuştu. Fakat ne çare ki, tam bu sırada İran’dan gelen haberler Şah Muzafferüddin’in öldüğünü haber vermektedir.

İşte o zaman Eşref, kendisine sataşan dostlarına İsplandit Palas’ta :

“- Kimseyi methetmezsin diyordunuz. Nasılmış bakalım? Kitabın masrafını hangi hamiyetli beylerim verecek? Size uyarak mesleğimi tebdil ettim. İlk defa olarak Acem Şah’ını sena ettim, o da tutup ölüverdi’ diye çıkışmış ve hemn şu kıt’ayı oracıkta karalamıştır:

Zuhûr ettiyse methiyem müessir zehr-i hücumdan

Değil bende kabahat bendeki baht-ı siyâhındır;

Fütûr etmem asâ-yı sabra ettim ittikâ

Cihandan şah gitti şimdi nöbet padişahındır.74

Kitap düzen olarak şu şekildedir: Ön kapakta bir beyit, içeride yüz otuz beyitlik bir kasîde, son bölümde ve arka kapakta da birer kıta bulunmaktadır. Yüz otuz beyitten müteşekkil uzun ağır hicivlerle dolu bir manzume olan Şah ve Padişah’ın Muhyi-i Devlet-i Aliyye-i İraniyye Alî- Hazret-i Muzafferiddin Şah yahud Abdülhamid’e Son Bir Ders-i İmtihan şeklindeki alt başlığında da anlaşılacağı üzere, Eşref şiir boyunca; o sırada meşruti idareye geçmiş olan İran Şah’ını yüceltirken, meşrutiyeti yeniden ilan etmemekte direnen Abdülhamid’i tahkir eder, zulümle suçlar ve ondan Kızıl Sultan diye bahseder. Şiirin bütününde bu iki hükümdar arasında söz konusu edilen fark, Türkiye ve İran’ın vaziyeti mukayeseli olarak anlatılırken de görülür. Türkiye’yi baskının, zulmün, hapsin, sürgünün her türlü kötülüğün icra edildiği bir ülke olarak tasvir eden, böylece istibdad altındaki ülkenin kendi bakış açısına göre genel bir görünümünü son derece menfi şekilde sunan şair, İran’ı bir mutluluk ülkesi, adeta bir ütopya olarak tasvir eder. O kadar ki İran ‘a hicret etmeyi arzu etmektedir. İran Şahı ve İran için dua ederken Abdülhamid için beddualar okur. Kinden ve öfkeden adeta kendini kaybetmiş gibidir.

Şiirde, İran ve İran Şahına Türkiye ve Abdülhamid ‘e göre çok daha az yer verilmiş olduğu görülmektedir. Bunun sebebi, şairin asıl amacının istibdad ve Abdülhamid’den bahsetmek, Abdülhamid’e olan nefretini dile getirmek istemesidir. İran ve İran Şah’ı bu amacı gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanılmıştır. Şiirde Abdülhamid’in yanısıra, onun etrafında bulunan devlet adamları da ağır ithamlara maruz kalmışlardır:

‘Güzelse zevcesi sürgün olur bir gün onun zevci

75

Karıyı zapteder sonra Fehim Pâşâ’nın a’vânı’

İstibdad dönemini başlangıcından itibaren ele alan şair, Meclis-i Mebusan’ın Abdülhamid tarafından kapatılması ile ilgili olarak şunları söyler:

‘Tiyatro perdesi-vâri hemân açtı, kapattırdı Gece sağdan geri arş etti meb’ûsanı, a’yânı Değersiz bir hediye olsa da evvel verip sonra Dönüp almak elinden bî-huzûr etmez mi insânı Husûsiyle Ali’nin verdiği şeyi Velî kapsa Sıkılmaz mı külahı kaptıran bir kimsenin canı Bizimki biz uyurken çaldı Kanûn-i Esâsî’yi Sabâha karşı rü’yâmızda gördük sanki cânânı

Şiirde kişiler üzerindeki baskı haberleşme yasağı matbuat üzerindeki sıkı kontrol gibi hususlar şiirde özellikle vurgulanmaktadır:

‘Haberleşmek yasak ehl-i dâhildeki ehl-i iyâlinle Basılmışsa dışarda yaktırır vallâhi Kur’ân’ı Ahâlinin içerden çıkması şiddetle memnûdur Bırakmaz Mısr’a gitmek üzre âdî bir bezirgânı’

Eşref’e göre Babıali bir hastane içindekiler de uyuyan hastalar gibidir.

‘Görenler hastane zannederler Babıali’yi Dalıp bir hâba çekmiş başalarından hepsi yorganı’

Şâir o dönemle ilgili olarak kendi gözlemlerini aktarırken yapılan sürgünlerden de bahseder:

‘Ahâli memleketlerce becâyiş oldu menfiyyen Görenler Arnavutluk zanneder şimdi Lazistan’ı Sürüldü oldu İstanbullular Kastamonu halkı Bugün İzmirlilerce oldu Bitlis belde-i sâni Trabzon zanneder Şam’ı görünce şimdi bir insân Çırılçıplak sürülmüş bir takım fındıkçı külhâni Yazıp çizmek bilen mektepli Türkler şimdi Bağdâdî Hamiyet-mend olan askerler olmuştur Azergânî Mevâlîden sürülmüş Kuds’e öyle mollalar var kim Papazlarla karambol eylemekte dînî, îmânı Bu tebdîl-i mekânın ardı gelmez böyle saymakla Değişmiştir hulâsa her mahallin eski sükkânı’

Şiirinin sonlarına doğru söz söylemek yerine artık harekete geçmek gerektiğini anlatır. İran şahını uzun müddet hayatta görmeyi diler ve şiirini sonlandırır.

Arka kapakta yer alan kıta, Eşrefin Allah’ı Peygamber’i reddedecek derecede kendini kaybettiğini göstermesi bakımından dikkate değerdir:

‘Ru-yı arza gölgesi düşmez imiş peygamberin Elverir bu mucize, bir başka mucize istemem Görmedim bir gün felekte kahr-ı zillullahtan Ya…gölge etme başka ihsan istemem’

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!