Sezai Karakoç’un Diriliş Felsefesinin Edebi Yönü Hakkında Bilgi
Sezai Karakoç’un Diriliş Felsefesinin Edebi Yönü Hakkında Bilgi
Sezai Karakoç, Diriliş düşüncesiyle; İslam temelli bir değerler dizgesinin yeniden inşa edilerek geleceğe uzanışına, asırları aşan estetik, kültür ve düşünce dünyasının zenginleşerek örülmeye devam edileceğine işaret eder.
Sezai Karakoç’un edebiyat üzerine düşüncelerini topladığı “Edebiyat Yazılan” başlıklı üç ayrı kitabı mevcuttur. 1982, 1986 ve 1996 yıllarında basılan bu üç eser, Karakoç’un benimsediği Diriliş felsefesinin edebiyat ve sanat hakkındaki fikirlerini kristalize etmektedir. Diriliş felsefesine göre; sanatın temel zemini metafizik yani İslam inanışıdır. Modem insan, Rönesans’tan itibaren kutsal olanı yıkmış, sadece zevk amaçlı olarak sanatım ortaya koymuştur. O’na göre asıl sanatkâr olan Yaratıcı’yı bilmeden ve ona boyun eğmeden sanatkârlık gücüne erişilemez. İslamiyet ışığında gelişen edebiyat anlayışı sanatın özü olarak dini görmesine rağmen Hristiyanlık, dini sanatın bir aracı olarak görmüştür.
Karakoç’a göre sanatın özünün İslam yani metafizik olmasına bağlı olarak sanatkâr da bu arayış içinde olan insandır. Metafizik kavramı Karakoç’un anahtar kavramlarından biri olarak Kuran kaynaklı bir sanat ve şiir anlayışını özetlemektedir. Sanatkâr yaratılanı taklitle ancak belli bir yere kadar gelebilir. Asıl mesele yaratış meselesini, yaratış sırrım kavramaktan geçmektedir. Gerçek âlemden alınanlar, geleneğin imbiğindeki işlenişiyle birlikte insanın iç âlemine aksedecek ve orada yoğrulacaktır. Sanatkârın kabiliyetine göre de sanat eseri bir şekil alacaktır.
Diriliş felsefesinde şiir, Kuran’ın emrine göre hikmet söylemelidir. Şair, ahlaklı, toplumun faydası için çalışan hatta Fuzuli’nin Şikâyetnamesindeki gibi bir tür cihat halinde olan kişi olmalıdır. Milletine hizmet edecek, özgüvenini
kaybetmeden gerçekleri dile getirecek ve hakikatten başka hiç bir şeye tabi olmayacaktır. Edebiyat Yazılan II adlı eserinde Diriliş düşüncesi temelinde yükselen şiirini: “Benim şiirim, aşk, hürriyet, yaşayış ve ölüm gibi var olmanın dinamitlendiği noktalardaki trajik espriyi, irrasyonele ve absürde bulanmış (mutlak)ı zaptetmektir. Gittikçe şiirde bunu yapmak istiyor şiirim.” sözleriyle izah eder.
Karakoç’un şiir türleri içinde naat’a ayrı bir değer verdiğini görürüz. Bir peygamber portresi olarak tanımladığı bu şiirlerin; ahlak aşılayıcı ve insana ufuk kazandırıcı fonksiyonu olduğunu düşünür. Edebiyat Yazılan I adlı eserinde “İnsanın ufku mümindir. Müminin ufku Peygamber. Peygamberin ufku da, mutlak gerçeklerin habercisi, her peygamberi şahsiyetinin katlarında bir yaprak gibi bulunduran Son Peygamber… Peygamber nasıl insanın ufkuysa, Na’t da şiirin ufkudur” der. Karakoç’un gelenekle irtibatı da önemsediğini görürüz. Gelenekten hız alan sanatkâr, kendini inşa edecek ve geleneğe de katkıda bulunacaktır.