Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Hikaye

Şirinköy Tatilim Hikaye

Şirinköy Tatilim Hikaye” okumak için aşağıdaki yayınımızı inceleyiniz.

Şirinköy Tatilim Hikaye

Geçen yaz tatilinde annemle kısa süreli bir yolculuğa çıktık. Günlük hayatımızın yoğunluğundan, şehrin bunaltıcı havasından, trafikten ve gürültüden uzak bir yere gitmek istiyorduk. Aklımızda, annemin bir arkadaşı olan Ümran ablanın Denizli’deki köyü vardı. Kırmızı arabamızla “Bismillah!” dedik, yollara düştük.
Annemle yolculuk yapmayı çok seviyordum. Bir de kendi arabamızla giderken istediğimiz yerlerde duruyor, fotoğraf çekiyor, canımız ne yemek isterse onu alıyorduk. Denizli’ye vardığımızda yolumuzun bittiğini sanmıştık, meğer köy merkezden iki saat uzaktaymış.
Güzel yolculuğumuzdan sonra köye vardık. Gittiğimizde akşamdı, evin etrafında ne var ne yok göremedik. Evde de Ümran ablanın kız kardeşi ve yeğeni bebek Aybike vardı. O akşam ne yediğimizi fark edemeyecek kadar yol yorgunuyduk, bir iki lokma bir şeyler atıştırdık. Bize hazırladıkları yataklara yattık, tam uyuyacak gibiyken düzenli aralıklarla silah sesleri gelmeye başladı. Herkes odasına çekildiği için ne olduğunu soramadım, zaten sonra da uyuyup gitmişim.
Sabah kuş sesleriyle uyandım ve hemen bahçeye koştum çünkü çevreyi çok merak ediyordum. Kapıdan çıkar çıkmaz evin dört tarafının koskocaman bir bahçe olduğunu gördüm. Ümran abla benden çok önce uyanmış, ineklerle uğraşmıştı, hâlen de süt pişirme, yoğurt yapma işleriyle uğraşıyordu. Ben de annemi uyandırdım ve kahvaltı hazırladık. Köyün kahvaltısı çok farklıydı. Çıtır çıtır yufka ekmek, süzme yoğurt, kendi yaptıkları zeytinler vardı. Mutfağın içinde şömineye benzer bir ocak vardı. Çay ve yumurtayı orada pişirdik. Afiyetle kahvaltımızı yaptık. Neredeyse gördüğüm her şeyi orada ilk kez görüyordum. Bu arada gece gelen silah seslerinin sebebini öğrendim. Geceleri tarlalara, dağlardan yaban domuzları iner, bahçede ne bulurlarsa talan ederlermiş. O sesle domuzları korkutuyorlarmış.
Bahçeyi gezip keşfetmek isteğinden içim içime sığmıyordu. Son lokmamı bitirmeyi bekleyemeden dışarı fırladım. Bahçeye çıktığımda koca koca ahırlar gördüm. Sonra arkamdan Ümran abla büyük bir çuval soğanla geldi. Bahçenin kenarına bir örtü serdik ve soğanları ayıklamaya koyulduk. Bebek Aybike de yanımızda oyalanıyordu. Meğer bahçede henüz tanışmadığımız soğan meraklısı iki kuzu varmış. Bahçenin bir başından bize doğru koşmazlar mı? Kaç kez çuvalı devirdiler, kaç tane soğan aşırdılar, annemi ve beni kaç kez yaladılar, Aybike’yi de kaç kez korkudan zıplattılar, hatırlamıyorum. Zar zor o işi bitirdik.
Orada hiç boş vakit yoktu. Baktık elinde sepetle Ümran abla tarlaya gidiyor. Hemen peşine düştük. Kendi yiyeceklerini yetiştirecekleri kadar küçük bir sebze meyve bahçeleri vardı. Bir sepet dolusu domates, biber, bamya, börülce, salatalık ve patlıcan topladık. Birkaç karpuz ve kavunu da koltukaltımıza sıkıştırıp eve döndük. Biz hep iş bitti zannederken yeni bir iş başlıyordu. Şimdi de evin balkonunda biberler dizilmeliymiş. Büyük bir iğneye takılmış iplere biberleri dizip, boynuma takınca ayaklarıma kadar uzanan biber kolyeleri yaptık.
Öğle saatinde çay yanına küçük bir atıştırmalık yiyip, bahçe işlerine biraz daha yardım ettik. İneklerin bakım saati gelmişti. Ümran abla ile ahırları gezmeye ve ineklerle tanışmaya başladım. Sol tarafta iki tane ahır, içlerinde de beş tane inek, Şengül, Nurgül, Sakar, Yağmur, Seher, bir de küçük buzağı vardı. Sağ tarafta ise bir ahır, içinde de arabamızın iki ya da üç katı kadar büyük bir inek vardı, adı Alakız’mış. Siyah beyaz renkliydi ve o kadar güzeldi ki. İki buzağı da onun yanında vardı. Ben onlarla tanışırken Ümran abla yapılacak işleri ve hayvanların eksiklerini belirliyordu. Kovalarla her birine sularını taşıdı. “Samanları bitmiş.” dedi. Aldık elimize çuvalları, samanlığa gidip doldurduk, sırtımıza yükleyip hayvanlara getirdik. Her yaptığım şey bana o kadar farklı ve eğlenceli geliyordu ki ancak köylülerin bu işleri sürekli yapmasının çok da yorucu olduğunu aklımdan geçiriyordum.
İnekleri beslemek için de uzunca bir hazırlık gerekliymiş. Sularını ve samanlarını verirken bir yandan ahırları temizledik. “Gelberi” diye bir aletleri var, adına çok güldüm. İneklerin arkalarında, etraflarında dolaşıp, kuyruklarını vurup da beni alaşağı etmeleri riskine rağmen ayaklarının altlarını temizledim. Annem de yanımda bana yardım ediyor, fotoğraf ve video çekiyordu.
Ahırlar temizlenince biz artık sütlerin sağılmasını izlemek için etrafta sadece durduk ve Ümran ablayı soru yağmuruna tuttuk.
– Neden elle sağmıyoruz ki inekleri! Ben elimle sağmayı hayal etmiştim.
– Şengül’ün karnı biraz şiş mi? Bebeği ne zaman doğacak?
– Buzağılar neden annelerinin yanında durmuyorlar?
– Ümran abla çok mu soru soruyorum, bıktırdım mı seni? Sorular sorular…
Büyük inekler sağıldıktan sonra sıra buzağıları beslemeye geldi. Buzağılar biraz annelerinden biraz da biberondan beslenirlermiş. Ümran abla biberonu elime verdi, ben de buzağının ağzına götürdüm. O kadar mutlu görünüyor ve biberona öyle güçlü sarılıyordu ki dünyalar benim oldu.

İnekleri besleme ve süt sağma işleri bitince Ümran abla yine sütleri pişirip, yoğurtları yapmaya koyuldu.
Arada bahçede bulduğum meyvelerden, otlardan yiyordum ama açık hava iştahımı açmıştı galiba. Akşam yemeğini hazırlamak için balkondan fasulye, domates ve soğan aldık. Yiyeceklerin pazardan ve marketten değil de bahçeden alınması, yiyecek artıklarının çöpe değil de hayvanlara verilmesi şehir hayatına göre çok değişik ve çok değerli gelmişti bana. Yine ev ocağında ateş yakıp yemeği pişirdik. Ümran ablalara da yorgun argın gelip yemeği hazır görmek iyi geliyordu. Soframız çok bereketli ve lezzetli oluyordu. Akşam çay, biraz sohbet bir de Aybike ile oynamak derken, insan uykuyu hak ediyor, rahat bir uyku çekiyordu.
Dört günümüz geçti orada. Hem her gün aynı işleri yaptık, bir taraftan da sürekli yeni şeylerle karşılaştık. Dönüş yoluna çıkmadan önce bahçede son bir tur atıp bulduğumuz her yiyecekten birkaç tane topladık. Anadolu insanı öyle cana yakın, öyle cömert ki. Hem Ümran abla hem komşular bir çok ikramda bulundular. Yanımıza yolluk olarak mis gibi çıtır ekmeklerden de alıp, herkesle uzun uzun sarılıp, kucaklaşıp vedalaştık.
Her güzel şeyin bir sonu vardır. Tatilimiz bitti. O güzel havayı, çiçekleri, toprağı, hayvanları bırakıp dönmek biraz zor gelmiş olsa da yaşadıklarımızın tadı da yanımıza kâr kaldı.

Şirinköy Tatilim Hikaye (Çocuklardan Ev Yapımı Öyküler)” ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!