Toplumcu Gerçekçilik ve Cumhuriyet Döneminde Toplumcu Gerçekçi Roman
Toplumcu Gerçekçilik ve Cumhuriyet Döneminde Toplumcu Gerçekçi Roman
Cumhuriyet Döneminde Toplumcu Yazılan Gerçekçi Romanlar
Cumhuriyet Döneminde Toplumcu Gerçekçi Romanın Özellikleri
Temelde gerçekçi bir kuram olan ve “Rusya’da devletin resmi sanat görüşü sayılan toplumcu gerçekçilik 1930’larda ortaya çıkmış ve ana ilkeleri (…) 1934’te toplanan ‘Sovyet Yazarlar Birliği’nin Birinci Kongresi’nde saptanmıştı.” (Moran, 2009: 53) Şuayip Karakaş, 1947’de, Özbekistan Sovyet Yazarları Birliği’nin dergisi olan “Şark Yalduzu” adlı dergide imzasız olarak önce Rusça sonra Özbekçe yayımlanan “Sovyet Edebiyatının Bolşevik Partisiyle Olan Alâkası Hakkında” adlı yazıyı Türkiye Türkçesi’ne aktardığı “Sosyalist Realizm (Toplumcu Gerçekçilik) ve Sovyet Edebiyatı Hakkında Resmî Bir Yazı” adlı çalışmasında, Sosyalist realizmi şöyle tarif eder: “Sovyet edebiyatı ve bu edebiyatın tek ve resmî sanat metodu olarak kabul ettiği sosyalist realizm (sosyalist gerçekçilik / toplumcu gerçekçilik / toplumsal gerçekçilik), mahiyeti itibariyle Sovyet toplumun- da yaşayan herkesi totaliter disiplin altında tutabilme gayretlerinin sanat eserme dönüştürülmüş hâlidir.” (Karakaş, 2009: 598) Sovyet sisteminin bir uyarısı gibi görünen yazıda Sovyet edebiyatının nasıl olması gerektiğine dair uzun açıklamalar yapılmıştır. Yazıda sosyalist realizmin kaynaklan ve yazarlardan beklenenler şu cümlelerle açıklanır: “Sovyet edebiyatının sanat metodu, sosyalist realizmdir. Sosyalist realizmin Yoldaş Stalin tarafından dâhiyane izah edilen prensipleri, Lenin’in parti edebiyatı hakkında söylediklerini daha da geliştirmektedir. Sosyalist realizm, sanatkârdan realiteyi, devrimci yükseliş yolunda doğru ve tarihî determinizme uygun bir şekilde tasvir etmeyi talep eder.” (Karakaş, 2009: 611)
Toplumcu Gerçekçilik, Berna Moran’ın “Edebiyat Bilgi ve Kuramları” adlı kuramsal eserinde “Yansıtmacı Kuramlar” grubunda ele alınmıştır. Toplumcu Gerçekçiler yansıtmacıdır, yani eserlerinde dünyayı, hayatı anlatmışlardır. Ancak, bir ideolojinin resmi sanat görüşü olan Toplumcu Gerçekçilik, yansıttığı dünyada bazı değişiklikler yapmış, hayatı “ayıklamıştır.” Sadece var olanı değil, “diyalektik materyalizm” gereği ileride gerçekleşecek olanı da yansıtan “Toplumcu Gerçekçiler” ister istemez realizmden uzaklaşır ve ideal olanı yansıtarak “romantikleşmeye” başlarlar. Bu tutuma “devrimci romantizm” denmiştir. Toplumcu Gerçekçiler, Marksist dünya görüşüne göre ideal olanı yansıtmak adına eserlerde kaçınılmaz olarak olumlu tiplere de yer vermek durumunda kalmışlardır. Eserlerde “yaratılacak olumlu tipler planlanan iyi geleceğin temsilcileri olarak kurgulanmıştır. Bu tipten beklenen ise; örnek oluşturacak, saygı uyandıracak, bulunulan süreçle gelecek arasındaki bağı kuracak ve sosyalizmi temsil edecek, iyi bir politik erdem göstermesidir.” (Masdar, 2011: 23)
Toplumcu Gerçekçilik, Türk edebiyatında Sovyet sanatçılarda olduğu kadar belirgin ideolojik göndermelerle olmasa da; işçi, köylü, ezen, ezilen temalarının belirli bir siyasi görüş perspektifinden yansıtılması anlamında kendisine yer bulmuştur.
Sadri Ertem’in “Çıkrıklar Durunca (1931) adlı romanı Osmanlı Devleti’ni çökerten sebepler, kapitülasyonlar üzerinde durur ve yazarın ‘misyon’ sahibi olması gerektiğine olan inancı ile yazdığı ilk işçi romanlarındandır. (…) Köy romanında Adana dolaylarından ilk söz edenlerden biri Reşat Enis’tir. Kanun Namına (1932), Gong Vurdu (1933), Ağlama Duvarı (1949), Yolgeçen Ham (1950), San ît (1968). Toprak reformu, siyasi çekişmeler, işçi ve köy konulan başta olmak üzere döneminin bütün meseleleri bu romanlarda büyük bir karamsarlıkla anlatılmıştır.” (Enginün, 2006: 284-286)
Toplumcu Gerçekçilikken izler taşıyan bu ilk romanlardan sonra “1940’lı yıllardan itibaren romanda gerçekçiliğin bir uzantısı olarak değerlendirilen köye ve köy insanına yöneliş başlar.” (Gündüz, 2009: 459) İbrahim Kıbrıs bu durumu, “1930’hı yıllarda (…) halkevlerinin köycülük çalışmaları, 1939 yılında kurulan Tercüme Bürosu’nun Batı kültürünü Türk okuyucusuna taşıma-aktarma etkinlikleri ve daha sonra da kurulan Köy Enstitüleri” (Kıbrıs, 2004: 88) ne bağlar.
Toplumcu Gerçekçi romanların devamı sayılabilecek “köy konulu romanların genel şablonu üç ayak üzerine oturtulur. Birinci grubu yoksul ve cahil köylüler yani sömürülenler; ikinci grubu, ağa, onun işbirlikçileri imam, muhtar, parti temsilcileri; üçüncü grubu ise bunlarla mücadele eden ya da bu kişilerin yanında yer alan ülkücü öğretmen, çağdaş değerlere inanmış kaymakam / kasaba doktoru ve bazı bilge köylüler oluşturur.” (Gündüz, 2009: 461) Bu şablonun, Toplumcu Gerçekçilikteki ezen, ezilen ve “uyanışı gerçekleştiren olumlu kahraman” şablonuna benzediği söylenebilir.
Mahmut Makal’ın yazdığı “Bizim Köy” kendisinden sonraki köy romanları üzerinde derin tesiri olan; ancak roman olup olmadığı tartışmalı olan bir nevi bir araştırma inceleme yazısıdır. Enstitü çıkışlı diğer yazarla: Talip Apaydın, “Bozkırda Günler”, “San Traktör” gibi eserleriyle köy romanına örnekler vermiştir.
“Yılanların Öcü”, “Irazcanın Dirliği” ve “Onuncu Köy” adlı romanlarıyla tanınan Fakir Baykurt, ensititü çıkışlı olup köy romanlarıyla tanınan bir diğer sanatçıdır. Bir tür “Türk Sosyalizminin peşinde olan Kemal Tahir de köy gerçeklerini “Sağırdere”, “Körduman”, “Rahmet Yollan Kesti”, gibi romanlarında ele almıştır. Orhan Kemal, “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “Eskici ve Oğulları”, “Kanlı Topraklar”, “Vukuat Var” romanlarında köylülerin yaşadığı sıkıntıları anlatır. Yaşar Kemal, özellikle Çukurova bölgesinde yaşanan dramları “İnce Memed”, “Ortadirek”, “Yer Demir Gök Bakır”, “Ölmez Otu” romanlarında anlatır.
Samim Kocagöz, “İkinci Dünya”, “Yılan Hikâyesi”, “Bir Çift Öküz”; Kemal Bilbaşar “Cemo”, “Memo”, “Başka Olur Ağaların Düğünü” romanlarında benzer konulan işler. Ege insanının sorunlarını anlatan Necati Cumalı da “Tütün Zamanı”, “Acı Tütün”, “Viran Dağlar” adlı romanlarıyla tanınır.