Türkçülüğün Kaynakları ve Pantürkizm Nedir
Türkçülüğün Kaynakları Nelerdir
Pantürkizm Nedir
Türkçülük Firkinin Kaynakları Nelerdir
1789 Fransız İhtilali bütün dünyada milliyetçilik cereyanlarının doğuşunu tetikleyen en önemli unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlının son dönemlerinde özellikle parçalanmakta olan bir devletin gidişatına dur diyebilmek adına çeşitli fikir insanlarının ortaya koydukları görüşlerin etken olduğunu görmekteyiz. Bunlardan bir tanesi de milliyetçilik düşüncesi altında Türkçülük düşüncesidir.
Türkçülük ile Pantürkizm’in birleşme noktası, Batılı Türkologlar ile Rusya’daki Türkler olmuştur. Dönem içerisinde Kazan Türklerinin ekonomik alanda ciddi başarı göstermeleri örnek teşkil etmiştir. Batılı milliyetçilik anlayışını kabul eden ve inanç ekseninden kopan Kazan Türkleri başarılı ekonomik faaliyetleri ile dikkat çekerken bölgedeki bazı isimler İstanbul’a gelmiş ve burada kendi Türkçülük düşüncelerini yayma faaliyetlerine girişmişlerdir. Türkçülük ve Pantürkizm’in önde gelen isimleri olarak İsmail Gaspıralı, Hüseyinzade Ali, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu’dur.
İsmail Gaspırah’ın görüşlerinden etkilenen Ziya Gökalp, Türk birliği, Türk dünyası, Turancılık gibi düşünceleri bu süre zarfında belirginleştirmiştir. Irki bir söylemin dünya tarihi içerisinde uzun soluklu başarılı olduğu pek görülmemiştir. Ancak ülkenin içinde bulunduğu koşullarda bu düşünceye dört elle sarılan insanımız için bir çıkış yolu olmuştur. İlk başlarda Turancılık fikri tepki görse de yukarıda ismi geçen düşünce adamlarının gayretleriyle ileride Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılacaktır.
Türk milliyetçiliğinin başlangıç noktasını Ziya Gökalp teşkil etmektedir. “Turancılık” düşüncesi altında belirginleşen bu anlayış çıkış noktası itibariyle bir devletin parçalanmaya yüz tutan yapısı içerisinde gidişata dur diyebilmek ve yeniden güçlü ve muzaffer bir yapıya bürünmek isteğinden kaynaklanmaktadır. 1911 yılında yayınlanan Turan başlıklı şiir Ziya Gökalp’in düşüncelerinin ilk kıvılcımını oluşturmaktadır. Dönemin siyasi hayatında görülen gelişmeler bu düşünceyi tetiklemiş ve aynı zamanda bir sosyolog olan Ziya Gökalp tarafından da yazmış olduğu eserlerle kuramlaştırılmıştır. Dönemin önemli isimlerinin bir araya gelerek kurdukları Türk Demeği bu yolda atılmış önemli bir adımdır. Daha sonra 1912 yılında da Türk Ocağı kurulacaktır. Sosyal ve siyasi hayatta görülen değişimlere paralel olarak edebiyatta da yansımasını bulan bu düşünce daha sonra Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul ve Ömer Seyfettin’in eserleriyle edebiyat dünyasında hayli etkili olmuştur.
Türkçülüğü bir sistem olarak ortaya koyan kişi Ziya Gökalp olması münasebetiyle onun eserleri bu noktada temel noktayı teşkil etmektedir. Bu anlayış içerisinde karşımıza çıkan bir diğer isim ise Yusuf Akçura’dır. Üç Tarz-ı Siyaset adlı eserinde Türkçülüğün önemine vurgu yaparken Türk birliğinin sağlanmasının önemine vurgu yapmaktadır. Dünyadaki Türklerin birleşmesini savunan ve Türk birliği fikrini öne çıkaran Akçura, geleceğe dönük öngörülerinde ancak ve ancak bu şekilde bir dünya hâkimiyetinin yeniden teşekkül edeceğine kânidir. Bu eserden sonra Ziya Gökalp’in 1913 yılında Türk Yurdu dergisinde yayınladığı “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” başlıklı yazı dizisi gelir. Dokuz yazıdan müteşekkil bu çalışma daha sonra kitaplaştırılacaktır.
Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’in bu düşünceleri etrafında vücuda gelen Milli edebiyat döneminde düşünceler edebi eserler vasıtasıyla da okuyucuya ulaştırılmaya çalışılır. Ömer Seyfettin’in Hürriyet Bayrakları, Halide Edip’in Yeni Turan, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Üzümcü adlı eserleri ilk edebi ürünlerdir.