Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ordinat Yayınları

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Ordinat Yayınları Sayfa 174

“12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 174 Ordinat Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Ordinat Yayınları Sayfa 174

hatırlıyorum, diyordu Celâl. Alâaddin’in dükkânının kepenkleri inmişti ama iç ışıkları açıktı. Bu bir ipucu olabilir mi? Komiser Bey, demek istedi Galip, ilk Türk polisiye romanını yazıyorum, bakınız bu da ilk ipucu: Işıklar açık kalmış. Yerde (…), kâğıt parçaları, çöpler. Galip, genç bir polisi gözüne kestirdi, yaklaşıp sormaya başladı. Olay dokuz buçukla on arasında olmuştu. Katilin kim olduğu bilinmiyordu. Adamcağız hemen vurulup düşmüştü. Evet, ünlü bir gazeteciydi. Hayır, yanında kimse yoktu. Ölünün neden burada tutulduğunu bu polis de bilmiyordu. (…) Evet, polislik zor meslekti. Hayır, vurulan adamın yanında başka kimse yoktu, memur emindi bundan; beyefendi bunu niye soruyordu? Beyefendi ne iş yapıyordu? Beyefendi gece bu saatte burada ne arıyordu? Beyefendi kimliğini gösterebilir miydi? Kimliği incelenirken Galip, altında Celâl’in cesedi yatan gazeteden yorgana baktı. Mankenli vitrinin neon lambalarının gazetelerin üzerine hafif pembe bir ışıkla vurduğu uzaktan daha iyi fark ediliyordu. Düşündü: Memur Bey, rahmetli bu tür küçük ayrıntılara dikkat ederdi. Fotoğraftaki de benim, benim yüzümdeki yüz de. Al bakalım. Rica ederim. Ben gideyim. Karım evde beni bekliyor da. Her şeyi tereyağdan kıl çeker gibi hâllettim galiba. Şehrikalp Apartmanı’nın önünden hiç durmadan ve Nişantaşı Meydanı’ndan da koşar adım geçtikten sonra, evinin sokağına girmişti ki yıllardır ilk defa, bir sokak köpeği, çamur renkli soysuz bir hayvan, saldıracakmış gibi havlayarak Galip’e hırladı. Neyin işareti? Kaldırım değiştirdi. Salonun ışıkları yanıyor muydu? Nasıl dikkat etmemişti buna? Asansörde düşünüyordu. Evde kimse yoktu. Rüya’nın eve bir an gelip gittiğine ilişkin bir iz de yoktu hiçbir yerde. Dokunduğu eşyalar, kapı kulpları, şuraya buraya atılıvermiş makaslar, kaşıklar, (…) bir zamanlar birlikte oturup yemek yedikleri yemek masası, bir zamanlar karşılıklı oturdukları boş ve acıklı koltuklar, evdeki her şey dayanılmayacak kadar üzücü, dayanılmayacak kadar hüzünlüydü. Koşar adım kendini dışarı attı. Sokaklarda uzun uzun yürüdü. Nişantaşı’nı Şişli’ye bağlayan ve çocuklukların sinemaya giderken Rüya ile birlikte hızlı hızlı heyecanla yürüdükleri kaldırımlarda çöp tenekelerini karıştıran köpeklerden başka hiçbir hareket yoktu. Bu köpekler üzerine kaç yazı yazmıştın? Ben kaç yazı yazacağım? Uzun bir yürüyüşten sonra caminin arka sokağından dolanarak Teşvikiye Meydanı’ndan döndü ve beklediği gibi adımları kendisini kırk beş dakika önce Celâl’in cesedinin yattığı köşeye doğru götürdü. Ama köşede kimsecikler yoktu. Cesetle birlikte polis arabaları, gazeteciler, kalabalık, hepsi çekip gitmişlerdi. Galip, dikiş makineleri sergilenen vitrinin önünde mankenlerin arasından dışarı vuran neon lambasının ışığında, Celâl’in cesedinin uzandığı kaldırımda da hiçbir iz görmedi. Ölüyü örten gazeteler titizlikle toplanmış olmalıydı. Karakolun önünde bir polis, her zamanki gece nöbetini tutuyordu. Şehrikalp Apartmanı’na girdiğinde hiç alışık olmadığı bir yorgunluk hissetti. Geçmişi kararlılıkla taklit eden Celâl’in dairesi, Galip’e, yıllar süren serüvenlerden ve savaşlardan sonra bir askerin döndüğü evi kadar göz yaşartıcı, şaşırtıcı ve tanıdık gözüktü. Ne kadar da uzak kalmıştı bu geçmişten! Oysa buradan çıkalı altı saat bile olmamıştı. Geçmiş zaman uyku kadar çekiciydi. Suçsuz bir çocuk gibi, suçlu bir çocuk gibi lambaların aydınlattığı köşe yazılarını, fotoğrafları, esrarı, Rüya’yı, aradığı şeyleri rüyalarında göreceğini düşünerek rüyalarında suç işlemeyeceğini, suç işleyeceğini düşünerek Celâl’in yatağına yatıp uyudu. Uyandığında şöyle düşündü: “Cumartesi sabahı.” Oysa cumartesi öğlesiydi. Yazıhaneye, mahkemeye gidilmeyecek bir gün. Ayaklarına terliklerini geçirmeden yürüyüp kapının altından atılan gazeteyi aldı: “Celâl Salik Öldürüldü.” haberi manşet üstünden vermişlerdi. Cesedin, üzerine gazeteler, örtülmeden önce çekilmiş bir fotoğrafını yayımlamışlardı. Bütün sayfayı olaya ayırmışlardı. Başbakan’dan ve öteki ilgililer ve ünlülerden hemen demeçler almışlardı. Galip’in “Eve Dön” şifreli yazısını “son yazısı” diyerek bir çerçeve içine koymuşlardı. Celâl’in, son zamanlarda çekilmiş hoş bir fotoğrafını basmışlardı. Ünlülere göre kurşunlar demokrasiye, düşünce özgürlüğüne, barışa ve bunun gibi her fırsatta hatırlanan “birçok iyi şeye” sıkılmıştı. Katili yakalamak için önlemler alınmıştı. Kâğıt ve gazete kesikleriyle kaynaşan masaya oturmuştu. Kapının zili…

  • Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.

12. Sınıf Ordinat Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 174 ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!