1950 Sonrası Türk Şiirinde Ulusalcı Söylem
1950 Sonrası Türk Şiirinde Ulusalcı Söylem
Türk şiirinin gelişim seyri içerisinde Garip hareketinin etkisini zaman içerisinde yitirdiği ve İkinci Yeni hareketinin yavaş yavaş dergilerde ilk örneklerini vermeye başladığı dönemde Türk şiiri farklı kaynaklardan beslenerek akmaya devam etmektedir. 1950Tİ yılların hâkim şiir anlayışının dışında ülkücü ve ulusalcı söyleme sahip sanatçıların aynı zamanda eser vermeye devam ettikleri yıllardır. Özellikle Marksist söylemin ön plana çıktığı bu yıllarda bir tepki refleksi içerisinde vücuda gelmiş gibi görülse de aslında arka planında binlerce yıllık mazinin, milli romantik düşünce dünyasının, dönemin reddedilen geleneksel kültür unsurlarının, ötelenen inanç sisteminin savunucusu konumunda şairlerin şiirleri 1950 sonrasında hayli etkili olmuştur.
1950-1980 yıllan arasında bu düşünce doğrultusunda öne çıkan şairlerden bazıları şunlardır: Bekir Sıtkı Erdoğan, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, İlhan Geçer, Dilaver Cebeci, Coşkun Ertepınar, Bahattin Karakoç ve Abdurrahim Karakoç, Yahya Akengin…
Ziya Gökalp, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Emin Yurdakul gibi sanatçıların izinde devam eden ancak aynı zamanda halk şiiri içerisinde Karacaoğlan, Köroğlu gibi şairleri de dâhil ederek Türk kültür dünyasını kucaklayan bir anlayış içerisinde şiirler kaleme alan sanatçılar büyük bir geleneğin devam eden halkalarından birini oluşturmuşlardır.
Milli kültür unsurlarını sanatın eşsiz dünyasıyla birleştirme ve bunu Türkçe’nin sade ve geniş anlatım imkânlarıyla harmanlama amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Türk tarihine yönelmek, okuyucularda tarih bilinci oluşturmak, terkedilen kültürel değerlere sahip çıkmak şiir dünyalarının ana izlekleri olarak yer almıştır.
Metinlerarasılık içerisinde geleneksel metinleri modem formlarda yeniden yaratma yahut kendi şiirlerine adapte etme başarısını yakalayan şairler dönemin değer yargılan içerisinde kimliğini kaybetme aşamasına gelmiş bireylere Türk tarih ve kültüründen örnekler vererek yeniden uyanışın sağlanmasına çalışmışlardır. 1950’li ve 60’lı yıllar bu anlamda hayli kritik bir dönem teşkil etmektedir. Dünya genelinde görülen sanayi ve teknoloji alanındaki gelişmeler, Batı’nın modern yaşamı dayatan kapitalist düzen anlayışı Türk toplumu içindeki aile yapısını kökünden sarsmış ve yüceltilen tüm değerleri siliksizleştirmiştir. Kaybedilen milli değerlerin korunması ve yaşatılması amacıyla sanatçılar Türk tarihi içerisinden kahramanlar yaratarak, destanlar yazarak, halk şiirinin söylem gücünü modem şiir içerisine adapte ederek ulusalcı söylemi koruma ve yaşatma çabası içerisinde mücadele vermişlerdir.
Bekir Sıtkı Erdoğan’ın şiirlerinde geleneğin yeniden ve modem formda yorumlandığını görebilirsiniz. Halk şiiriyle divan şiirini sentezlemeye çalışan şair soylu şiir peşinde koşmuştur. Yavuz Bülent Bakiler, Türkçenin güzelliğini eserlerinde bir dantel gibi işlerken aynı zamanda Anadolu romantizmini eserlerinin merkezine alır. Türk tarihini coğrafyasıyla birleştiren ve şiirlerinde gür sesiyle coşku ve heyecanı yakalayan şair aynı zamanda lirizmin duygu yüklü yapısını şiirlerine başarılarıyla yansıtır. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Türk tarihi içerisindeki milli kahramanlık öğelerini şiirine merkez seçerken aynı zamanda destan yazabilecek kadar da güçlü bir sanatkârdır. Türk destan devrinin şiirlerde işlenmesiyle insanların milli bilinci yeniden kazanabileceği inancıyla şiirlerini kaleme alır. Bu açıdan milli romantik şiirin önemli bir temsilcisi ve ülküsü olan bir isimdir. Ülkü, kaybedilen ulusal bilincin yeniden doğmasıdır. Dilaver Cebeci, kolektif bilin dışından seçtiği imgelerle insanların ruh dünyalarını sarsan şiirler kaleme almış ve şiirinin merkezine vatan ve millet sevgisini yerleştirmiş önemli bir şairdir. Ali Akbaş, Yahya Akengin, Abdürrahim Karakoç gibi isimler de benzer anlayışlar içerisinde Türk insanı içerisinde milli ruhu yeniden diriltme çabası güderken aynı zamanda Türk şiirinin akan mecrasını zenginleştiren şairler olarak oldukça önemlidirler.