Alımlama Estetiği Kuramı Hakkında Bilgi
Alımlama Estetiği Kuramı Hakkında Bilgi
Alımlama Estetiği Kuramını Genel Özellikleri
Alımlama Estetiği Kuramının Temsilcileri
Alımlama Estetiği ya da kuramı 1960’lann sonundan bu yana edebiyat eserlerinin anlamı ve yorumu ile ilgili olarak okurun işlevini inceleyen çeşitli kuramlara verilen genel bir addır. Duygusal Etki Kuramını incelerken söz konusu etkinin arınma, zevk, heyecan ve estetik yaşantı gibi psikolojik alanda etkiler olduğunu görmüştük. Sanatın işlevi de bu etkileri uyandırmaktı ve sanatı tanımlamak için sanatın özü olarak ileri sürülüyordu. Alımlama kuramı ise sanatın tanımıyla uğraşmaz, anlam sorununa eğilir. Esere anlamı yazar mı yükler, eserdeki sözcükler mi üretir, yoksa okur mu verir? Bu bir duygu sorunu değildir, düşünsel ve bilgisel bir sorundur ve bundan ötürü alımlama kuramı yorumbilim (herme- neutik) bağlamında öne sürülmüş bir kuramdır. (Moran, 1991: 219)
Alımlama kuramı, okuru merkeze alan bir kuram olarak özellikle poetmo- dem çağda sistemleştirilmiş ve postmodemizmle kol kola girmiş bir yaklaşım biçimidir. Postmodem dönemde sanatın da hemen her dalında, insana bakışta, onu ele alışta farklılıklar görülmeye başlanır. Bunları anlamak ve çözümlemek modem çağın yöntemleriyle olanaklı görülmemekteydi. Her tüketicinin birikimine, kafasındaki düşünce modellerine ve perspektiflerine göre anlam kazanan postmodem yapıtları çözümleyebilecek, anlamlandırabilecek bir yönteme, bir kurama ihtiyaç duyulur. Bu yöntem de “Alımlama Estetiği” olacaktır. Kuramın ana hatlarına geçmeden önce bir edebî eserin yapısına ve anlam dünyasına ilişkin kısa bir açıklama yapılması yerinde olacaktır. Zira sanat eserleri birden çok anlam içerirler, çok katmanlıdırlar. Bu itibarla bir veya birkaç bakış açısı onları çözümlemeye tam anlamıyla yetmez. Sayısız bakışa, sayısız yanıt veren yapıtlara doğal olarak çok katı kuralları olmayan, asıl yaratıcı olarak gördüğü tüketiciyi öne çıkaran Alımlama Estetiği yöntemi ile yaklaşmak gerekmektedir. Özellikle postmodem kurgulu eserlerin sayıca çoğalması, bu kuramın ışığı altında eseri çözümlemenin ve okurun algılarını öncelemeyi de beraberinde getirir. Alımlama, “Wofgang Iser’e göre boşlukların doldurulması, Roman Ingarden’a göre ise, belirsiz alanların belirli hale getirilmesi” (Özbek, 2013: 12) olarak açıklanır.
Postmodem dönem içerisinde anlam kazanan alımlama kuramının temel yaklaşımını anlayabilmek için önceki dönemin yani modemizmin esere yaklaşımına kısaca yer vermek kuramın daha net anlaşılmasına yardımcı olacaktır. “Mo- demizm sağlamcıdır, onun yapıdan yorumlama, çözümleme yöntemleri daha çok tutarlılık peşindedirler. Savlannı ortaya koyarken sağlam dayanaklar ararlar. Yapıtın yaratıcısının biyografisi, yaşadığı dönem, sosyal çevre sorgulanır ve yapıtla ilişkilendirilir ve yorum ortaya çıkar; böylece tutarlı bir yaklaşım sergilenmiş olarak görülür; birçok sosyal bilim dalının verileri yapıt çözümlenmesinde dayanak oluşturur; hemen hiçbir sosyal bilim dalı yoktur ki bizim şekillenmemizde rol üstlenmemiş olsun ve dolayısıyla hem yazan hem de toplumun perspektifini etkilememiş olsun. Yaratıcı da tüketici de önemlidir modem çağda. Alımlama Estetiği ise değişmez kurallan olmayışından ötürü, insanın her bakışım önemsediği için, modemizm gibi seçici, küçümseyici bir tavır takınmadığı için bilimsel bulunmaz.” (Özbek, 2013: 12)
Postmodem eleştiri anlayışı içinde gelişen ve gittikçe önem kazanan alımla- ma estetiği, modemizmin verili ve rasyonaliteyi önceleyen sınırlarının çok daha ötesine geçerek metnin bir değil, birden fazla anlam içerdiği argümanını merkeze alır. Kendisinden önceki anlayışlardan farklı olarak alımlama kuramı, postmodem eğilimlerin yaşamın hemen her alanında kendini duyumsatmasıyla birlikte popülaritesini de arttırmış, sanat yapıtının bir anlamı olduğunu, yorumcunun işinin bu saklı anlamı ortaya çıkarmaktan ibaret olduğunu söyleyen geleneksel yorum anlayışını değiştirmiştir. “Bunu kavrayan eleştiri çevreleri tek doğru, tek anlam peşinde koşmanın eskimiş bir yaklaşım olduğunu, yeni sanat anlayışını çözümlemede kısır kaldığım gördüler ve sanat üretim biçimlerindeki değişimler karşısında yeni bir tutum belirleme, yeni bir konum alma gereği duydular; kendi bakış açılarının yapıtın üretimine katkı oluşturacağının, ona anlam zenginliği katacağının bilincine vardılar; sanat yapıtının ilettiği anlamın yalnız yaratıcısından kaynağını almadığını, tüketici deneyiminin, birikiminin ve gerçeğinin de yapıta can verdiğini gördüler. Yani okuma sürecinin okur için sadece bilgilenme süreci olmadığı, bunun aynı zamanda üretime katılma süreci olduğu düşüncesine geldiler. Son birkaç on yıla kadar metin incelemelerinde okur pek dikkate alınmamıştır. Günümüzde ise eleştirmenler Alımlama Estetiği kuramım çağdaş yaklaşım olarak önemsemeye başlamış ve metnin anlamını okur ve metin arasındaki diyalogla çözmeyi öne çıkarmışlardır. Çünkü Rosenau’nun dediği gibi ‘anlam bir metnin içinde yatmaz, metinle okur arasındaki etkileşimde bulunur’. Artık doğru veya yanlış, iyi veya kötü diye bir tanım, yorum alanında geçerliliğini kaybetmiştir. Bunun yerini tutarlı, tutarsız, dayanaklı, dayanaksız almıştır, yani önemli olan vardığımız sonuçlan temellendirmektir. Alımlama sürecinde metin ve okur arasında bir ilişki başlar; bunda metnin yaratıcısının artık herhangi bir yönlendirmesi söz konusu olamaz. Baş başadır okur ve metin; araya başka kimse giremez; ilişkinin hangi boyutlara varacağı, nasıl derinlik kazanacağı, okura, okurun birikimine, okuma alışkanlığına bağlıdır; her okurla farklı olacaktır metnin ilişkisi. Bu ilişkide okurun metin karşısındaki tutumu belirleyici olacaktır; okuma sürecinde okurda uyanan duygular, düşüncelerdir anlamı oluşturan.” (Özbek, 2013: 13-14) Her okur metin karşısında kendi yaşam deneyiminden yola çıkar ve kendi birikimlerinden istifade eder. Okuyucu metne bu doğrultuda ruh ve anlam verir. Nihai olarak alımlama estetiğinde bir metnin belirgin ve tek bir anlamı olmadığı, anlamı belirleyen asıl öğenin okur gerçeği olduğu söylenebilir. Böylelikle okur, sadece eser karşısında bir bilgilenme süreci yaşamış olmaz, aynı zamanda eserin üretimine de katkı sağlayarak etkin bir rol üstlenir. Böylelikle sanat eserinin yaratımının önemli bir parçasını teşkil edecek işlevler icra eder.