Dünyanın İçi Gerçekten Oyuk mu

Entegre Okyanus Delme Programı (EODP) kapsamında süren çalışmalarla uzmanlar yer kabuğunun 416 metre derinine kadar indiler. Amaçları orada gizemli bir uygarlık olan Agarta ile buluşmak mı, yoksa sadece dünyanın dış yüzeyi ile kızgın manyetik çekirdeği arasındaki katmanlarını incelemek mi?

Elbette bilim efsanelerle ilgilenmez, efsaneleri maceraperestler araştırırlar. İşin ilginç yanı, efsanelerde anlatılanların doğruluğuna tanıklık edenler de bu maceraperestlerdir. Tıpkı Troya’nın efsanevi Priamos hazinelerinin peşine düşen Heinrich Schliemann gibi. Eğer o gördüğü düşün peşine düşmeseydi, dünya bugün Troya diye bir kültür hâzinesine sahip olamayacaktı.

Bizler Jules Verne’nin düş gücü sayesinde Ay’a yolculuk yapıp, denizaltı henüz icat edilmemişken denizaltı Nautilus ile okyanusların dibine yirmi bin fersah dalmamış mıydık? Sonradan da Arzın merkezine doğru gözü pek bir seyahate çıkmamış mıydık? Arka arkaya yapılan buluşlarla bu hayallerin neredeyse tümü gerçek oldu.

Öyleyse bilim kurgu hikâyelerinin ya da efsanelerin hayatımızdaki yeri ne? Onlar gerçekleştirilene ya da keşfedilene kadar onları umursamamak mı? İşte bunlardan en bilineni ama aynı zamanda en bilinmezden gelineni, belki de bu gibi konuları ciddiye almanın ciddiye alanı ciddiyetsizleştireceği korkusu ile en yokmuş sayılanı: Oyuk dünya muamması. Dünyanın içi gerçekten oyuk mu?

Dünyanın kuzey kutbundan çekilen uydu fotoğraflarında görülen büyük delik neyin nesi? Güney ve kuzey kutup dairesini birleştiren bir tünel sistemi gerçekten mevcut mu? Efsanelerde, eski Moğol ve Tibetli Lama rahiplerinin kutsal el yazmalarında söylendiği gibi oyuk dünyanın güneşi, dağları ve okyanusları var mıdır? Dünyanın iç kısımlarını izleme ve inceleme imkânı veren bilimsel aletler son yıllarda oyuk dünya mitini destekleyen pek çok görüntü ile arkeologları şaşkınlığa uğratmıştır. Çünkü yerin alt katmanlarına kadar nüfuz eden bu yeni radar sistemlerinin elde ettiği verilerde Guatemala’da, Tikal’deki Maya piramitlerinin altında ülkenin bir ucundan diğer ucuna kadar uzanan 800 kilometrelik tüneller vardı.

Bir diğer çalışma da 1978’de sıra radarının Mısır piramitlerinin altında ortaya çıkardığı yeraltı yapılaşmasıdır. Giza projesinin baş ismi Dr. Jim Hurtak “Derinliğin Odaları” isimli çalışmasında bu konuya değinmekte ve yerin altında megalitik bir metropolün var olduğunu iddia etmektedir. Ama bu sadece bir iddia da olabilir.

Bu bölgede yapılan araştırmalarda insan eli ile yapılmış yeraltı şehirleri ve bu şehirlerin çevresini süsleyen doğal göller, ayrıca bol miktarda yazılı kayıt keşfedildiği belirtilir. Dr. Hurtak bu oyuk dünyada yer alan arkeolojik buluntuların sahip olduğumuz teknoloji ve uygarlığın çok ötesinde varlık  gösterdiğini açıkça onaylamaktadır.