Romanda Zaman Hakkında Bilgi
Romanda Zaman Hakkında Bilgi
“Roman bir zaman sanatıdır ve geniş bir zamana yayılan olay, durum, olgu, yaşantı, duygu, hayal ve düşünce unsurlarının sergilenmesidir.” (Çetin, 2006: 128) Roman gibi diğer anlatmaya bağlı edebi metinlerde de zaman kavramı, kurgusal bir karakterdedir. Metinlerde zaman kavramı geçmiş, şimdi ve gelecek zaman şeklinde karşımıza çıkar. Şimdiki zamanın sahip olduğu anlık durum, onu da süresinin kısalığından dolayı geçmiş zamana yaklaştırır. Zaman kavramında var olan soyutluk, onun edebî metinlerde işleniş ve sunuluş biçimine işlerlik kazandırır.
Yazar, bir anlatıda zamanın akışım aynı tempoda karşımıza çıkarmaz. Zamanın akışı yazarın olayı işleyiş biçimine göre hızlanabilir veya yavaş bir tempoda ilerleyebilir. Bazen zaman, durağan bir hâlde de olabilir. Öykü, sayfalar boyu ilerlerken, zamanda hiçbir ilerleme olmadığı da görülebilir. Modem romanda, ‘art sürümsel öyküleme’ zamanı olarak karşımıza çıkan ve daha çok geriye dönüşlerin veya betimlemelerin etkisinde kalınarak zamandaki durağanlığın ifade edildiği sayfalar, oldukça fazla yer tutar. Bazen de, üç beş yıl gibi kimi uzun zaman dilimleri, birkaç kelimelik ifadelerle geçiştirilir. Yazarın, vakayı özetleme düşüncesine dayanan yerlerde ise ayrıntıya inilmez. Bu yolla, romandaki vaka zamanından daha uzun bir zaman diliminin atlanarak, zamandaki ilerleyişin sağlandığı görülür. ‘Üç yıl sonra’, ‘birkaç yıl sonra’ şeklindeki ifadeler, yazarın zaman üzerinde ne denli tasarruf sahibi olduğunu gösterir. Geriye dönüşler, bazen özetlemenin yapıldığı bu gibi yerlerden beslenir. “Hikâyede zamanı ele alma, önemli olayları seçme, perspektif tayin etme, özetlerle uzun zaman mesafelerini atlama ve bunun gibi teknik meseleler” (Stevick, 2004: 247) eserin başarısında önemli faktörlerdendir. “Yazarlar, gösterdikleri olay ve eylemin süresini ‘yayarlar’ veya ‘yoğunlaştırırlar’. Bu anlamda bir ‘sanatsal zaman’dan söz edilebilir.” (Pospelov, 1995: 94)
Anlatma esasına bağlı edebî metinler, okuyucunun karşısına üç ayrı zaman boyutuyla çıkarlar: “Maceranın kendi zamanı” (anlatılan olayların yaşandığı zaman ve süre), “anlatma zamanı” (yaşanılan olayların ne zaman algılanıp ifade edildiği zaman), “yazıya geçirme zamanı”(yazarın eserini yazdığı tarih ve süre) ve “okuma zamanı” (Aktaş, 1984: 113-114). Olayların gerçekleştiği zaman kendine mahsus bir mantığı gerektirir, yani “kurmaca zaman”dır. Anlatıcı, vaka zamanına şahit değilse, vaka zamanının yanında “anlatma zamanı”ndan söz edilir; bu zaman da kurmacadır. Yazma zamanı ise, ölçülebilen gerçek bir süredir. Okuma zamanı ise, yayımlanan metnin okurla karşılaştığı farklı süreleri ifâde eder.
Ancak bu genel zaman bölümlemelerinin içinde, başka zaman adlandırmaları da vardır. Anlatıcı dilin imkânlarından hareketle eserdeki zamanı farklı düzenleyebilir: “Art zaman” (artsürümsel öyküleme), “eş zaman” (eşsürümsel öyküleme), “ön zaman” (önsürümsel öyküleme). Bunların birincisinde, gerçekleşmiş bulunan olayın aktarımındaki zaman ile gerçek zaman birbirine eşit değildir. Anlatıcı zamanda atlamalara başvurur. İkincisinde, kurmaca dünyada gerçekleşmiş veya gerçekleşen bir olayın süresi ile gerçek zamanın süresi eşittir. Üçüncü zamanda ise süre belli olsa bile, henüz olay olmamıştır. Zamanı ele alırken değineceğimiz bir husus da “kronoloji” (süredizim)dir. Bir metinde zamanın akışı kronolojik olabilir. Zamanda geriye dönüşler veya ileriye atlayışlar da olabilir. Vaka zamanı ile anlatma zamanı arasındaki mesafe de, anlatıcının algısını etkileyen hatta belirleyen bir zaman kavramıdır. Anlatıcı, geçmişte yaşanmış olayları anlatabileceği gibi, hâlen içinde yaşadığı zamanı da aktarabilir. Bazı romanlarda bu mesafe ileriye doğru da uzayabilir. Bir romanda zamanla ilgili olarak söz konusu olan bir oluşum da vaka şahıslarının yaşadıkları zaman dilimlerini idrak şekilleridir. “İç zaman” diyebileceğimiz, bu zamanın algılanışında sübjektif veya objektif tavırlar takınılabilir. Mevsimler, bir günün bölümleri, bir olay anım olduğu gibi yansıtılabileceği gibi, insan duygularıyla yeni bir anlam da kazanabilir. Şahısların ruh durumlarına göre zamanı algılamalarına “psikolojik zaman”, evrenin anlayışından etkilenen zaman anlayışına ise “sosyal zaman” diyebiliriz.
Romanda, dört zaman dilimi karşımıza çıkmaktadır. Bu zaman dilimlerinden ikisi, roman gibi kurgusal bir karakterde olan ‘vaka zamanı’ ve ‘anlatma zamanı’dır. Bu iki zaman, romanın estetik niteliğini de açığa çıkarır. Romana kimliğini kazandıran vaka zamanı, gerçek yaşama yaklaştığı/benzediği ölçüde sanatsal işlevini yerine getirmiş olur. Vaka zamanı; anlatma, yazma ve okuma zamanıyla en çok iç içe olan canlı zamandır. Anlatma zamanı, kaynak olarak vaka zamanına dayanırken, yazma zamanı, temelde vaka zamanını odağa alan bir yapıda ilerler. Okuma zamanı ise vaka zamanı ile ‘an’ arasındaki çatışmadan yeni çıkarımlara ulaşılan zamandır. Anlatma zamanı, romanın vaka temelinden estetik bir temele kaymasını sağlar. Anlatıcı/yazar, geliştirdiği kimi anlatı yöntemleri ile zaman ve vaka arasında işlevsel bir görev yüklenir. Eserin kurmaca karakteri, kısmen de olsa kendisini belli eder. Yazma zamanı ise, takvimsel zamanı ifade eder. Yazarın, eserini yazmaya başlaması ve bitirmesi arasında geçen zamandır. Yazarın, eserine vücut verirken yaşadığı çevre ve şartların, toplumsal dokunun açığa çıktığı zamandır. Tüm bu toplumsal koşulların, romanın estetik niteliğiyle bir ilgisi yoktur. Bu başlıklar, daha çok sosyologların, tarihçilerin ve edebiyat araştırmacılarının ilgi alanına girer. Romanla ilgili olan son zaman, okuma zamanıdır. Okuma zamanı, ne eserin estetik değeriyle ne de başka bilim dallarının alanıyla ilgilidir. Her okurun ilgi, zevk ve ihtiyaçlarıyla şekillenen, kendi içinde bir anlamsal ifadesi olan zaman parçasıdır. Bazen de, aynı okurun, farklı dönemlerde yaptığı okumaların, birbirinden çok farklı sonuçlara ulaştığı görülür. Bu da, okurun, estetik anlayışındaki, hayata bakışındaki ve beklentilerindeki değişmeleri gösterir. (Şengül, 2011: 434)