Türk Edebiyatında Eleştiri Türünün Gelişimi ve Özellikleri
Türk Edebiyatında Eleştiri Türünün Gelişimi ve Özellikleri
Türk Edebiyatında Eleştirinin Özellikleri
Eleştiri Türü ve Özellikleri
Türk Edebiyatında Eleştiri Türünün Temsilcileri
Eserin edebi ve estetik değerini belirlemeyi amaçlayan eleştiri, yazılı kültürün ürünüdür. Sözlü edebiyat geleneği içinde gelişme gösteren Türk edebiyatında modem anlamda bir eleştiriden söz etmek mümkün değildir. (Özgül, 2003: 7) Eleştirinin Fransız merkezli Batı edebiyatında gazetecilikle birlikte başladığı düşünüldüğünde Türk edebiyatında da Tanzimat’la birlikte yayımlanmaya başlayan gazetelerin edebi eleştirinin gelişiminde önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Gazetelerin sanat, edebiyat ve kültür sayfalarında yaşanan tartışmalar ve eser tanıtım yazılan eleştiri türünün de temelini oluşturur.
Tanzimat dönemine gelmeden önce divan edebiyatında eleştiriden söz etmek mümkündür. Yine modem anlamda yer almasa da tezkirelerde, divan dibacelerinde, belagat kitaplan ve nazire mecmualannda şair hakkında ortaya konulan hükümler, eserin kıymeti ile ilgili bilgiler içermektedir. Dursun Ali Tökel, “geçmiş devirlerde eleştirmenler vardı fakat bir tür olarak eleştiri yoktu. Bildiğimiz manada eleştiri türü ancak 19. yüzyıldan sonra ortaya çıktı. ” ifadeleriyle önemli bir noktaya dikkat çekmektedir. (Tökel, 2003: 17) Tezkirelerde şairler hakkında hüküm verilmesi, eserden ziyade kişinin değerlendirildiğini gösterir.
Tanzimat dönemi ile birlikte gazetenin günlük hayatımıza girmesi sanat, kültür ve edebiyat bahisleri ile ilgili yazılı ürünlerin değerlendirmesini yaygınlaştırır, îlk edebi polemikler, tartışmalar da gazetelerde vuku bulur. Şinasi’nin Tercümân-ı Ahvâl gazetesindeki yazılan bu yönüyle önemlidir. Ruzname-i Ceride-i Havadis gazetesi yazarlarından Said Bey’le Şinasi arasında geçen “Mesele-i Mebhusetün Anha” tartışması dil merkezli ilk edebi tartışmadır. Şinasi’nin Fatin Tezkiresi’nin yeni baskısı dolayısıyla yazdığı eleştirel yazı, edebiyat tarihi ve eleştiri yöntemi açısından oldukça önemlidir.
Şinasi’den sonra eleştiri alanında yeni bir edebiyat kurma yolunda yazılar kaleme alan isim Namık Kemal’dir. “Lisan-ı Osmaninin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir” başlıklı uzun makalesi, Bahar-ı Daniş ve İntibah mukaddimesi, Tahrib-i Harabat ve Ta’kib risaleleri, Celal Mukaddimesi, İrfan Paşa’ya Mektub’u en önemli eleştiri yazılandır. Namık Kemal eleştiri yazılannda divan edebiyatına saldırırken, eskiden bağımsız yeni bir edebiyat kurmanın peşindedir.
Ziya Paşa, 1868’de Hürriyet gazetesinde yayımlanan Şiir ve İnşa makalesiyle yeni edebiyatın nasıl olacağı ile ilgili yol haritası çizmeye çalışır. Şiir ve İn- şa’da Osmanlı edebiyatını melez bir edebiyat olmakla suçlarken asıl edebiyatımızın halk şiirinde aranması gerektiğini savunur. Ancak Harabat Mukaddimesinde bu görüşlerinden cayacak, divan şiirine methiyeler düzecektir. Harabat’a en sert tepki Namık Kemal’den gelir.
Tanzimat’ın ikinci kuşak yazarlarından Recaizade Mahmut Ekram, Talim-i Edebiyat (1879) ve Takdir-i Elhan (1886) isimli eserleriyle eleştiri alanına önemli katkılar sağlar. Talim-i Edebiyat, Batı’nm edebiyat teorisi ile ilgili eserlerine de değinen edebiyat teorisi açısından dönemi için çığır açıcı bir eserdir. Bununla birlikte III. Zemzeme’nin ön sözü (1885) ve Takrizat (1898) eleştiri alanında Ekrem’in önemli eserleridir.
Tanzimat’ın ikinci nesli içinde Recaizade M. Ekrem’le Muallim Naci arasında yaşanan eski edebiyat-yeni edebiyat tartışması bizdeki eleştiri geleneğinin oluşması ve olgunlaşması açısından dikkate değerdir. Şiir dili ve tekniği üzerine gerçekleşen ve hükümetin araya girmesi ile son bulan münakaşa neticesinde yenilikçi edebiyatın kendini edebiyat ortamına kabul ettirdiği söylenebilir. (1886) Muallim Naci Saadet gazetesinde Ekrem’e karşı yazdığı yazılarım daha sonra Demdeme (1886) adı altında toplamıştır.
Beşir Fuat’m romantizme karşı nattiralizmi savunan yazılan, dönemin edebiyat camiasında geniş yankılar uyandırmıştır. Başta Ahmet Midhat Efendi olmak üzere, İsmail Hakkı, Nabizade Nazım gibi isimlerin tartışmaya katılması roman tekniği ve içeri hakkında “hayaliyyun-hakikiyyun” ismiyle genelleştirilen bir tartışma ortamı yaratır.
Eleştiriyi sadece tartışma ve kavga olarak görmeyen objektif bir eleştiri anlayışı Servet-i Fünun’la birlikte edebiyatımızda görülmeye başlar. Eleştirinin ne olduğu, nasıl olması gerektiği, eleştiri teknik ve yöntemleri Batı edebiyatı merkeze alınarak aktanlır ve anlatılır. 1896-1901 yıllan arasında Servet-i Fünun dergisinde eleştiri alanında yüzden fazla inceleme yazışma rastlanır. Mehmet Rauf, Halit Ziya, Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin’in gibi isimlerin yanı sıra sadece eleştiriye ağırlık veren Hüseyin Cahit Yalçm ve Ahmet Şuayb modem tenkidin esaslarım açıklamaya çalışmışlardır. Özellikle Ahmet Şuayb sadece tenkit alanındaki eserleriyle ön plana çıkmıştır. H. Taine’nin eleştiri yöntemim inceleyen ve Türk edebiyatına aktarmaya çalışan “Hayat ve Kitaplar” adlı incelemesi en önemli eseridir.
Fecr-i Ati döneminde eleştiri polemikler üzerinden ilerler. Sonradan Milli Edebiyat’a dâhil olacak olan Yakup Kadri, Mehmet Fuad Köprülü, Hamdullah Suphi gibi isimlerin yanı sıra edebi hayatlarını Fecr-i Ati ile sınırlayan Şahabettin Süleyman ve Müfit Ratib eleştirel yazılarıyla ön plana çıkarlar. Şahabettin Süleyman edebiyatm her türü ile ilgili tenkit yazılan kaleme alır. Müfit Ratib, özellikle tiyatro alanında yazılar yazmıştır.
Milli Edebiyat döneminde Ali Canip Yöntem’in Cenap Şahabettin’le yaşadığı tartışmalara değinmek gerekir. Osmanlı edebiyatım ve Osmanlıcayı savunan Cenap’a verdiği cevaplan “Milli Edebiyat Meselesi ve Cenap Bey’le Münaka- şalanm” (1918) adı altına kitaplaştıran Ali Canip milli edebiyatm ilkelerini izah etmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri inkılap edebiyatmın değerlerini savunma ve yaygınlaştırma kaygısı içinde gelişir. 1923-1938 yıllan aranda özellikle eski-yeni çatışması şiddetlenerek devam eder. Behçet Kemal, Yakup Kadri, Nu- rullah Ata, Haşan Ali Yücel divan edebiyatına ve aruz ölçüsüne karşı olumsuz bir tavır sergilerler. “Yakup Kadri’ye göre divan edebiyatı sadece gayrımilli değil aynı zamanda gayrıinsanîdir. ” (Özçelebi, 2003: 109) Nurullah Ataç izlenimci eleştirinin ilk örneklerini bu dönemde verir. Eleştirinin sanat olduğunu savunan Ataç, öznellikte sınır tanımaz. 1923-1938 yılları arasında dikkat çeken en önemli hususlardan biri de edebiyat tarihi alanında gerçekleştirilen çalışmalardır. Fuad Köprülü’nün edebiyat tarihi yazımmda nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği ile ilgili kuramsal çalışmaları alana büyük katkılar sağlamıştır. Bu doğrultuda birçok edebiyat tarihi yazılır. İsmail Habib Sevük Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi’ni (1924), İsmail Hikmet Ertaylan Türk Edebiyatı Tarihi’ni (1925), Fuad Köprülü Türk Edebiyatı Tarihi’ni (1926), Agâh Sun Levent Edebiyat Tarihi Dersleri’ni (1928) Mustafa Nihat Özön Metinlerle Muasır Türk Edebiyatı Tarihi’ni (1934) Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazmıştır.
1939-1960 yıllan arasında eleştirinin belli kuramsal ilkeler çerçevesinde eseri merkeze alarak gerçekleştirildiği görülür. Öznel/nesnel eleştirinin nasıl olması ile ilgili fikirler ortaya atılır. Bununla birlikte disiplinler arası eleştiri ku- ramlan yazarlar tarafından uygulanmaya başlamıştır. Esere yansıyan sosyal ve siyasi gelişmeler; sosyalist realizm, sosyal realizm, psikanaliz, Marksist eleştiri gibi yöntemler çerçevesinde ele almır. Sadece eleştiri ile uğraşan yazar sayısında önemli bir artış görülür. Nurullah Ataç’m yanı sıra, nesnel eleştirinin ilkelerine bağlı olarak hareket eden Hüseyin Cöntürk; psikanaliz yöntemde önemli uygulamaları olan Mehmet Kaplan; bilimsel eleştiriyi Marksist ilkeleri de önceleyerek kullanan Asım Bezirci, Memet Fuat ve Fethi Naci; özellikle roman eleştirisine yönelen Suat Derviş; farklı türlerde eser vermekle birlikte eleştiriye çok önemli katkılar sağlayan Suüt Kemal Yetkin ve Attilâ İlhan; biyografi ve edebiyat tarihi alanındaki eserleriyle bilinen Tahir Alangu; öznel eleştiriye yeni bir soluk getiren Doğan Hızlan en önemli isimlerdir. Şiir eleştirisinde ağırlık yine şairlere aittir. Attilâ İlhan Garip ve İkinci Yeni’ye karşı itirazlarını dile getirir. Varlık ve Pazar Postası’nda dönemin en önemli şairleri Orhan Veli’den Cemal Süreya’ya hem dönemin genel edebiyat ortamım hem de kendi şiir anlayışlarını açıklayan eleştirel yazılar kaleme alırlar.