Türk Edebiyatında Hece Aruz Tartışmaları Hakkında Bilgi
Türk Edebiyatında Hece Aruz Tartışmaları Hakkında Bilgi
Tanzimat edebiyatı ile birlikte başlayan eski edebiyatın eleştirilmesi süreci içerisinde klasik şiire ve doğal olarak aruz veznine yergi söz konusu olurken aynı zamanda hece vezninin de ön plana çıkarıldığını görmek mümkündür. Namık Kemal’in klasik şiire hücum ettiği dönemlerde hece veznine olumlu yaklaştığını ve aruz veznini eleştirdiği gözlemlenir. Hece veznine dair görüşlerini ilk olarak Tahrib-i Harabat adlı eserinde dile getiren şair, aruzun açık bir söyleyişten sanatçıları uzaklaştırdığını beyan eder. Divan şairlerinden bazılarının şiirlerinden örnekler verirken de hece vezninin daha makbul olduğunu ifade eder. Ancak daha sonra Celal Mukaddimesinde bu düşünceleri değişecek ve aksi yönde düşüncelerini ileri sürecektir. Hece vezni ile yazılan şiirlerin ahenkten ve güzellikten uzak olduğunu beyan ederken hece-aruz tartışmasında desteğini aruzdan yana kullanmıştır. Tanzimat döneminde bu tartışma uzun süre devam etmiştir. Ancak Tanzimat ikinci nesil ve akabinde Servet-i Fünun dönemleri aruz merkezli şiirin devamlılığını sağlamış ve Milli edebiyat sürecine değin bu durum hece aleyhine devam etmiştir. Yer yer bazı şairlerimizin hece vezniyle yazmış oldukları şiir denemeleri söz konusudur.
Milli edebiyat döneminde, eserlerinde milli ruhu yakalamak isteyen sanatçıların şekil olarak da milli vezin olarak kabul edilen hece veznine döndüklerini görürüz. Böylelikle hece-aruz tartışmaları yeniden başlar. Fuad Köprülü’nün Yeni Mecmua’da Türklerin milli vezni olarak hece veznini göstermesi tartışmayı yeniden alevlendirir. 1918 yılında çıkmaya başlayan Şair adlı dergi kapılarını hece vezni ile yazılmış eserlere açar. Bazı şairlerin daha sonra heceyi bırakıp tekrar aruz veznine dönmeleri Ömer Seyfettin tarafından Yalpa Vuranlar adlı yazısında eleştirilir. Halit Fahri, Ömer Seyfettin’in bu yazısını eleştirir ve sade Türkçeyle aruz vezninin yazılabileceğini ifade eder. Ancak milli bir edebiyatın teknik açıdan da milli olması gerektiği düşüncesine terstir. Yusuf Ziya’nın Halit Fahri’ye bu konuda cevabi bir metin kaleme alması ile tartışma genişleyerek devam eder.
Türk şiirinin başlangıcında hece veznini, İslamiyet’in kabulü ile birlikte aruz veznini edebiyatımızda görürüz. Bu dönemde halk edebiyatı eserleri içinde hece yaşamaya devam etmiştir elbette ancak milli mücadele yıllarına kadar yergi konusu olan hece vezni artık yeniden üzerinde durulan bir şekil olarak ön plana çıkmıştır. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp bu hususta özellikle durmuşlardır. Beş Hececiler’in şiir sanatındaki belirgin özellikleri sıralanırken vurgulanan bir madde de “şekil halk şiiri şekilleridir, vezin hece veznidir” anlayışıdır. Faruk Nafiz bu açıdan eserleriyle en başarılı şairlerden biri olmuştur.
Zaman içerisinde aruzun etkisini yitirmesi ve hece vezninin ön plana çıkması söz konusudur. Bu durumda Beş Hececiler ve Milli edebiyat sanatçılarının etkisi büyüktür. Garip Hareketi’ne kadar devam eden bu süreç serbest veznin devreye girmesi ile birlikte yıkılacak ve etkisi azalsa da halk şiirinin sürekliliği içerisinde yaşamaya devam edecektir. Günümüz modem şiirinde serbest vezin öncelenmektedir ancak zaman zaman hece veznini kullanan şairlere de rastlamak mümkündür. Öte yandan halk şiiri ekseninde ozanların şiirlerini hece ile devam ettiriyor olmaları Türk edebiyatının iki ana koldan devam ettiğinin de bir göstergesidir.