Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 491

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 491 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 491

Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız. (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

Gülten Dayıoğlu ile Röportaj

Yazdığı sosyal içerikli hikâyelerle Yunus Nadi Öykü Ödülünü kazanan, edebiyat hayatında neredeyse yarım asrı deviren 2012 Tüyap Kitap Fuarının onur yazarı Gülten Dayıoğlu ile geçmiş 49 yılı konuştuk.

Türk yayıncılığında çocuk kitapları ve çocuk edebiyatı son yıllarda bir ivme kazanıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?
Öncellikle bu bir hayaldi ve gerçekleşti. îlk çocuk kitabım 1963’te yayımlandı. Aslında öykücülükten geldim, çocukluğumdan beri, ilk gençlik çağlarımda da hep öyküler yazardım. Sonradan öğretmen olunca çocuğun varlığının bilincine vardım. O zamanlar çocuk edebiyatı diye bir şeyin lafını ettirmezlerdi. Ben çocuk edebiyatı dalında yazmaya başladıktan sonra tek hedefim çocuklara nitelikli kitaplar yazabilmekti. Kendimi bu doğrultuda yetiştirmeye adadım. Çocuklar için yazan yazarların da aynı hedefe odaklanmasını hayal ediyordum. Hayalim gerçekleşti ancak benim de düşünemediğim bir durum çıktı ortaya. Yanılmışım. Çocuklar için yazanların ve kitapların da sayıları arttı. Bunu demeye üzülüyorum ama bu çoğalmaya karşın nitelikli çocuk kitapları yazanların sayısı çok az. Rafları çocuk edebiyatı ilkelerine ters düşen cicili bicili kitaplar doldurdu. Çalakalem yazıldıkları için içleri boş. Ne dili, ne de içeriği çocuğa göre. Bu alanda çocuğa görelik diye bir kavram var oysaki.
Nedir çocuğa görelik?
Dört yaşındaki çocuğun hayatı algılaması, altı yaşındaki çocuğa göre farklıdır. Çocuğa görelik yaş düzeyine, bilgi birikimine, yaşam ortamına, dil dağarcığına dayalıdır. Bu, çocuk edebiyatının temel ilkelerinden biri. Herkes almış başını gidiyor, ilkelere uymayan eserler de, nitelikli çocuk kitapları ile satılıyor. Burada suçlamıyorum, eleştiriyorum sadece. Ben iki yıl uğraştım çocuk öykülerimi yayınlatıncaya kadar. Bu sayede eserlerim doktora tezlerine konu oldu, yabancı dillere çevrildi. Üniversitelerde çocuk edebiyatı kürsüleri onları benimsedi.
İlk hikâyeniz Afyon yerel gazetesinde siz 15 yaşındayken yayımlanmış. Nasıl oldu?
Evet “Baca Temizleyicisi”. Çocuk öyküsü değildi. Özellikle sosyal içerikli ve kadın sorunlarını içeren öyküler yazıyordum o dönem. Yunus Nadi Ödülünü de öyle bir öyküyle kazandım; “Bahçıvanın Oğlu”.
Artık kitaplarım yayınlanmaya başlamıştı ama ben hep kendi düzeyimi ve kalemimin düzeyini yükseltmeyi hedef edindim. Yoksa beni hâlâ kim okur, günümüzün çocuklarını düşünebiliyor musunuz?
Çocuğa görelik anlamında hiçbir zaman hedefimden sapmadım. Konferanslarımda soruyorlar, “Hocam siz çocuk düzeyine nasıl bu kadar inebiliyorsunuz?”. Diyorum ki bir dil sürçmesi oldu, ben çocuk düzeyine inmiyorum, çocuğa erişmeye çalışıyorum, elimi tutsun diye. Üç kuşak kabuk değiştirdik biz onlarla birlikte. Şimdiki kuşak çocuklarına da erişmek kolay değil. “Mo’nun Gizemi” bu bilinçle ortaya çıktı.
Eserlerinizde sosyal içerikli konular, hikâyelerinizde hüzünlü birtakım motifler var. Bir çocuk kitabı yazarı olarak neden hüznün altını çizme gereksinimi duydunuz?
Benim hüzünlü motifler içeren dört kitabım var; “Fadiş”, “Dört Kardeştiler”, “Yurdumu Özledim” ve “Ben Büyüyünce”. Bu kitaplar çok özel, çok gerçek; bu kitapların köy ve şehir çocukları arasındaki uçurumları kapatıp empatiyi sağladıklarına inanıyorum. Ben onları hüzünlü olsun diye yazmadım. Bu eserler çok iyi bildiğim köy ve Anadolu yaşamını yansıtıyor.
“Dört Kardeştiler”deki dört kardeşin yaşam savaşı, Fadiş’in annesine duyduğu özlem, öyle dokunaklıdır ki… Bu hassas duyguları aktarırken nerelerden, nasıl beslendiniz?
O zamanlar evlatlık müessesesi çok yaygındı. Durmadan yoksullar, varlıklı ailelere evlatlık verirlerdi benim çocukluğumda. 1940’lı yıllardan bahsediyorum. Beslemeler vardı bir de. İstanbul’un kaymak tabakası alırdı. O beslemelere boğaz tokluğuna işler yaptırırlardı, insan içine sokmazlardı. Bu oldukça yaygındı.

  • Cevap: Bu sayfada herhangi bir soru bulunmamaktadır.

11. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 491 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!