Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 81

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 81 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 81

Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız. (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

Portakalcı İsmet Bey

Alnımın kabağında, “Aptal” mı yazıyor ne, benim göremediğim ve başkalarının pek iyi gördüğü. Por- takalcıları anlatacağım ya, hayır canım mağazalarda falan da bazen öyle hatta bakkal dükkânlarında. Ben şahsen saygılıyımdır insanlara, tanımadığım herkese karşı dikkatliyimdir, ilk tanıştığım insanın bir kötü tarafını görünceye kadar, onu hemen iyiler hanesine yazarım. Gerçi bende kötüler hanesi pek yoktur ya, neyse. Ama bak Portakalcı İsmet Bey için düşüneceğim bir kolaylık. Hele bir gelsin parasını almaya… Bir ay evvel kapı çalındı, ben beşinci katta oturuyorum, neyse, baktım, bir koca naylon torba portakal yüklenmiş bir adam, şu İsmet Bey. İsmini daha sonra öğrendim, ille satacak portakalları, bir metih bir metih. “Bak, az portakal yok bu torbada, dedim, bir de kötü çıkarsa.” Yemin billâh etti, olmadı. ‘‘Kötü çıkarsa çocuklarıma beddua edersin ablacığım.” dedi.
“Hadi hadi, dedim, hiç çocuklara beddua mı edilirmiş.” Yan gözle parmağına baktım, bak bu uyanıklık işte, kendimden memnun kaldım, parmağında yüzük yoktu. Demek evli bile değil! İrice ve şişko dolmakalem misâli bir âlet çıkarıp tarttı; yirmi kilo. Eh verdim kırk bin lirayı. İsmini sordum, artık müşterisi olmuştum, on beş yirmi günde bir uğrayacaktı bana. Gülücüklerle kapıyı kapattım.

Portakallar bitti, ben o gün manavdan üç kilo mandalina alıp geldim ki eve, kapı çalındı, bu kez tüyü taze bitmiş, on beşlik bir oğlan çocuk. Elinde bir koca torba, sıkma portakal… “A yavrum iyi olurdu ama ben portakalcı İsmet Bey’in müşterisiyim, ondan başkasından almam çünkü eli kulağındadır, bugün yarın gelir.” dedim.
“Ablacığım” dedi, neredeyse anneannesi yaşındayım ya, neyse, “Ben İsmet Bey’in oğluyum, kendisi köye gitti, müşterileri bana ısmarladı” İlk tanıştığıma, hemen iyi damgası basan ben bile bir an tereddüt ettim, çocuğa inanmadığımı söyledim. Pek bozuldu, eliyle havada anlaşılmaz bir işaret yapıp: “De he şöyle bir adam di mi bu İsmet Bey, işte ben onun oğluyum, yalan söylüyorsam gözüm çıksın, iki gözüm önüme aksın” Ben düşündüm, yaşıtları okul talebesi, bu zavallım karda kışta sırtında torba portakal satmakla uğraşıyor, içim pek acıdı. “Hadi dedim, hadi söylediğine inanmadım ama alacağım bu portakalları” Böylece yalanını yutmadığımı, aslında uyanık olduğumu, beni kandıramayacaklarını bir iyice belirttikten sonra, sordum: “Kaça?” On yedi bin beş yüzmüş, benim elli bini bozamadığı için, beş yüz liramı da veremedi, on sekiz bine aldım sıkma portakalları. İsmini sordum. Muharrem, dedi. “Bir daha gelme Muharrem!” deyip kapattım kapıyı.

“İyi, iyi de diye düşünüyordum, şu portakalları kim sıkacak şimdi. İş yine bana kalacak!” Az pişman mı oldum aldığıma ne, işte tam o an kapı çalındı, açtım soğuktan morarmış bir yüz; “Geçen geldim sen yoktun ablacığım, bey de almadı, yine geldim çünkü sana söz verdim.” dedi. İşte o dakika kıpkırmızı oldum, “Ayol, dedim, senin on beş yaşlarında Muharrem diye oğlun yok mu?” Azca alaylı gülümsedi, “A ablacığım, bi bak bana, daha gencim nereden on beş yaşında oğlum olacak, benimki on iki yaşında ancak var.” dedi. Meseleyi anlattım. “Sakın kusura kalma ama seni aldatmış o çocuk.” dedi. “Yok, dedim aldanmadım da acıdım hâline, ne de olsa bu kışta kıyamette, kapı kapı dolaşmak, kolay değil” İsmet Bey, bu sefer üzerine alındı, “cık cık”ladı, başını salladı: “Elâlemin küçük çocuğuna acıyorsun da be ablacığım, bu kışta kıyamette diyorsun da bak ben sırf sana söz verdiğim için ikinci defa çıktım şu merdivenleri, bana hiç acımıyorsun.” dedi. Doğru söylüyordu, ne de olsa ben onun müşterisiydim. Yarım ağız; “Çocuğun sattıkları sıkmaydı zaten.” dedim. “Tamam ablacığım bunlar Waşington, bunları da al, bak şimdi istemem parasını, o çocuğa verdin, sende kalmadı biliyorum, ay başında gelirim ben.” “Dur yahu.” dememe kalmadan yine o dolmakalem tartısını çıkarıp torbanın ucuna takıverdi, “Yirmi üç kilo, iki bin liradan kırk altı eder ama ben senden kırk beş alacağım çünkü ablamsın.” dedi. Düşündüm, taksitle bir şey aldım mı ille fazla para vermek zorunda kalırsın, bu adamcağız, bin lira tenzilât (indirim) yapıyor, doğrusu kârlıyım. “Olur, dedim, ay başında uğra, al paranı.” Torbayı içeri alırken biraz hafif gibi geldi, yani pek yirmi üç kilo değilmiş gibi. Söylendim kendime; “A kadın, senin elin terazi mi, işte o dolmakalem molma kalem, tarttı. Eli yüzü düzgün bir adam, seni aldatacak değil herhalde, hem ben onun müşterisiyim!” böyle dedim, mutfağa sürüklediğim torbayı, sıkmaların yanına bıraktım. Derken şöyle

  • Cevap: Bu sayfada herhangi bir soru bulunmamaktadır.

11. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 81 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!