Bir Sıçrarsın Çekirge İki Sıçrarsın Çekirge Üçüncüde Ele Geçersin Çekirge Atasözünün Açıklaması Anlamı Hikayesi Kısa
Bir Sıçrarsın Çekirge İki Sıçrarsın Çekirge Üçüncüde Ele Geçersin Çekirge Atasözünün Açıklaması
Bir Sıçrarsın Çekirge İki Sıçrarsın Çekirge Üçüncüde Ele Geçersin Çekirge Atasözünün Anlamı,
Bir Sıçrarsın Çekirge İki Sıçrarsın Çekirge Üçüncüde Ele Geçersin Çekirge Atasözünün Hikayesi Kısa,
Bir Sıçrarsın Çekirge İki Sıçrarsın Çekirge Üçüncüde Ele Geçersin Çekirge Atasözünün Öyküsü
BİR SIÇRARSIN ÇEKİRGE İKİ SIÇRARSIN ÇEKİRGE ÜÇÜNCÜDE ELE GEÇERSİN ÇEKİRGE ATASÖZÜNÜN ANLAMI
- Yanlış iş yapanlar bir yakalanmaz, iki yakalanmaz ama üçüncüsünde mutlaka yakayı ele verir.
BİR SIÇRARSIN ÇEKİRGE İKİ SIÇRARSIN ÇEKİRGE ÜÇÜNCÜDE ELE GEÇERSİN ÇEKİRGE ATASÖZÜNÜN HİKAYESİ
Murat zamanında Bursa’da ihtiyar bir eskici varmış. Karısı ile birlikte kendi hallerinde yaşayıp giderlermiş.
Günlerden bir gün, eskicinin karısı hamama gitmiş. Yıkanıp çıktıktan sonra bakmış, soyunduğu odada, kendi bohçası yok; işlemeli, cafcaflı kadife bohçalar, sedefli takunyalar var.
Hemen hamamcı kadını bulup bohçasını sormuş:
Burada müneccimbaşının hanımı soyundu, şeninkini başka bir yere koyduk, orada giyiniver,” cevabını alınca çok üzülmüş.
O öfkeyle kocasına gidip:
Ya müneccimbaşı olursun ya da beni boşarsın,” demiş.
Eskici, ne kadar teselli etmeye çalışsa da karısını ikna edemeyince evliliği bozulmasın diye istediğini yapmaya söz vermiş.
Ertesi gün biraz kâğıt, içinde mürekkep hokkası ve kamış kalemin bulunduğu bir divit takımı almış. İşlek bir yol üstüne oturup müneccimliğe başlamış.
Varlıklı bir hanım gelmiş ilk olarak:
“İri elmas taşlı bir yüzüğüm vardı, kaybet-
tim. Hiçbir müneccim bilemedi yerini, bir de sen bak!” demiş.
Yaşlı eskici, dividiyle kâğıt üzerine bir şeyler çizer gibi görünürken bir yandan ne söyleyeyim diye düşünüyormuş. Sonunda, “Hanım, sizin yüzük bir hayvanın kursağında görünüyor,” demiş.
Hanımın aklına, hamur yoğurduktan sonra ellerini yıkarken yüzüğünü çıkarıp bahçedeki çeşmenin kenarına bıraktığı gelmiş.
Yüzük, bahçede beslenen hindilerden birinin kursağında bulunmuş sonunda.
Bu olay duyulunca, birdenbire müşterisi çoğalmış, yaşlı eskicinin. Ünü Sultan I. Murat’ın kulağına kadar gitmiş.
Tam o günlerde, padişahın bir yüzüğü kaybolmamış mı? Hemen çağırtmış yaşlı eskiciyi, bütün saray çalışanlarının orada olduğu bir sırada,
“Kocaman pırlanta taşlı bir yüzüğüm kayboldu. Madem bu kadar iyi yapıyorsun bu işi; benim yüzüğümü de bul, hünerini görelim,” demiş.
Yaşlı eskici korkuyla titremiş ama yapacağı bir şey yok. Zaman kazanmak için, “Buyruğunuz başım üstüne hünkârım,” demiş, “ama bu yüzük, siz padişahımızın yüzüğüdür. Halktan birininki gibi kolay bulunmaz. Her işi bırakıp kırk gün kırk gece okuyup üflemem, çalan adamı davul gibi şişirmem gerekir. Sizden kırk gün izin vermenizi dilerim.”
“İstediğin gibi olsun,” demiş Sultan Murat. Yemeklerini getirip götüren tepsicibaşına dönmüş sonra:
“Sarayda pişen yemeklerden müneccimin evine kırk gün yemek taşıyacaksın,” diye buyurmuş. *
O günden sonra tepsicibaşı, yaşlı müneccimin evine her gün yemek taşımaya başlamış. Çorbalar ayrı, etliler, tatlılar ayrı…
Yiyip, içmek güzelmiş ama yaşlı müneccimin içi gidiyormuş. Tepsicibaşının her gelişinde, karısına:
“Kaldı yirmi günümüz hatun! Kaldı on dokuz günümüz hatun!” diye ah, vah edermiş.
Sürenin bitimine üç gün kala yemekleri getiren tepsicibaşı, onu bir kenara çekmiş:
“Aman müneccim efendi, şu okumayı kesin artık; dediğiniz gibi
karnım davul gibi şişmeye başladı,” diye yalvarmaya başlamış. Ardından da kuşağının arasından bir yüzük çıkarıp uzatmış:
“İşte hünkârımızın yüzüğü! Şeytana uyup yüzüğü ben çalmıştım!”
Yaşlı müneccim, başını kurtarmanın sevinciyle kapar gibi almış yüzüğü.
Tepsicibaşına:
“Merak etme, senin adını vermeyeceğim,” dedikten sonra Sultan Murat’a koşmuş. Yüzüğünün bulunmasına sevinen padişah, yaşlı eskiciyi müneccimbaşı yaptığını belirttikten sonra:
“Bizden bir isteğin var mı?” diye sormuş.
Yaşlı müneccimbaşının aklına karısının hamamda yaşadıkları gelmiş.
“Hamamın bağışlanmasını dilerim,” demiş.
“Hamam şenindir,” demiş Sultan Murat.
Hemen karısına koşup müjdeyi vermiş yaşlı müneccimbaşı. Vermiş ama müneccimbaşı olmanın tehlikeleri aklına geldikçe uyuyamamış sabaha kadar.
Ertesi sabah kalkar kalkmaz padişaha koşmuş, görevi geri vermek için. Sarayın bahçesinde dolaşan Sultan Murat, onu görünce, kapalı elini uzatıp:
“Bil bakalım müneccimbaşı, avucumun içinde ne var?” diye sormuş.
Sonunun geldiğine inanan müneccimbaşı, kendi kendine:
“Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüsünde yakalanırsın çekirge,” diye mırıldanmaya başlamış.
Bunu duyan Sultan Murat, gülümseyerek avucunu açmış, çekirgeyi göstererek:
“Bildin müneccimbaşı, seni kutlarım,” demiş.