Gençlikte mi, İhtiyarlıkta mı? Masalı
Gençlikte mi, İhtiyarlıkta mı? Masalı
Bir Hasan Bey varmış. Hanımı da çok güzelmiş. Bunların iki oğlan çocukları olmuş. Hasan Bey’in hanları, hamamları, sarayları, dükkânları, varmış.
Bir gece, Hasan Bey uyurken rüyasına bir pir sakallı gelir. Der ki:
«Bir felaket gelecek başına… Gençlikte mi istersin, ihtiyarlıkta mı?»
Hasan Bey uyanıp kalkar, oturur. Hanımına bir
şey söylemez. Karısı da bir şey hissetmez. Ertesi gece
olur, gene aynı şey:
*
«Bir felaket gelecek başına… Gençlikte mi istersin, ihtiyarlıkta mı?»
Ertesi gece pir sakallı yine gelir:
«Bu felaket gençliğinde mi gelsin, ihtiyarlığında mı?»
Hasan Bey uyanıp kalkar. Karısı da uyanır:
«Nedir Hasan Bey?»
«Böyle böyle…».
«İhtiyarlıkta deme,.gençlikte gelsin felaket. Gençlikte gelirse çekeriz».
«Peki».
Ertesi gece Hasan Bey’in canı geçer. O pir sakallı gelir:
«İhtiyarlıkta mı gelsin Hasan Bey?»
«Yok, gençlikte gelsin, ihtiyarlıkta gelmesin».
Ertesi gün olur. Bakar ki çiftliğin adamları kapının önünde:
«Ne var?»
«Çiftlik yandı, hiçbir şey kalmadı; ne hayvan, ne bir şey…».
«Eyvah, felaket başladı mı?»
Gelenlere birkaç kuruş verir, iş bulmalarını söyler.
Ertesi gün «han yandı!» Ertesi gün «şu yandı!» Ertesi gün «bu yandı!» Bir oğlanlarıyla oturduğu saray kalır. Oraya gelir, bakar ki saray da yanıyor:
«Aman karımı kurtarın, çocuklarımı kurtarın!»
Hasan Bey karısı ile çocuklarını sırtındaki sırtında başındaki başında olarak kurtarabilir. Gider ovanın birine, bir kulübe yapar, tahtadan bir şey… Yatak yok, yorgan yok, hiçbir şey yok.
Karısı der ki: «Çamaşır ara, getir; yıkayayım. Birkaç kuruş kazanırız».
«Sen alışmış mıydın?»
«E… alışılır».
Ertesi gün gider, çamaşır toplayıp gelir. Ertesi gün de padişahın elbiselerini yıkar, ütüler. Hasan Bey yokken vezir gelir. Ama gözü kadına takılır. Elbiseleri alırken bakar ki kadın çok güzel. Gider. Elbiseleri padişah çok beğenir :
«Bizim memlekette, bu sarayda böyle elbise yıkanmaz, böyle elbise ütülenmez …»
«E… hanımı da bir görsen, o da güzel».
«Yarın kocasını gözleyeceksin. O çıkınca atları çekeceğiz, o hanımı zorla alacaksın. Ata bindirip gideceğiz».
Ertesi gün Hasan Bey işe gider. Padişah ile veziri saklandıkları yerden çıkarlar. Bunlar kadını ata bindirip kaçırırlarken Hasan Bey’in çocukları bağırırlar, ağlayıp dururlar.
Akşam Hasan Bey gelir: «Ne bu hal?»
«Böyle böyle».
«Eyvah! Bu da mı olacaktı?»
Ertesi gün çocuğun birini bir omuzuna, birini bir omuzuna alır, atlıların gittiği yere doğru yola çıkar. Giderler. Önlerine bir dere çıkar. Elbiselerini çıkarır. Birini omuzuna alır:
«Bunu karşıya geçireyim. Gelip seni alacağım».
Derenin ortasına gelince ayağı kayar, çocuk elinden düşüp sulara kapılır. Onu bir çoban görür, alır evine götürür.
Kıyıya dönen baba öbür çocuğunu alır. Karşıya geçerken yine ayağı kayar. Bu da sulara kapılıp gider. Onu da bir değirmenci kurtarır. Değirmenci ile çobanın da çocukları yokmuş. Bunları büyütmeye başlarlar.
Zavallı baba ağlayarak yoluna devam eder. Bilmediği bir memlekete varır. Hasan Bey orada yaşamaya başlar.
Zaman geçer. Çiftçinin ve değirmencinin yanındaki çocuklar da büyürler. Askerlik vakitleri gelir. Bunları uğurlarlar. Bunlar yolda birleşirler. Birbirlerine başlarından geçenleri anlatırlar. Kardeş olduklarını anlarlar. Birlikte padişaha gidip asker olurlar.
Padişah da Hasan Bey’in karısını kaçıran padişahmış. Hasan Bey’in karısı «benim iki çocuğumu öldürdün» diye buna el vermezmiş. Buna kızan padişah da kadını bir mahzene hapsettirmiş. Her gün bir parça yiyecek verirlermiş ki belki bir gün inadından vazgeçer diye.
Bir gün bu çocuklar mahzene nöbetçi olurlar. Nöbetçiler kadının çocukları ama o bilmiyor. Askerler vakit geçsin diye birbirleriyle konuşmaya başlarlar:
«Haydi bakalım, anlat başından geçenleri…»
Kadın da içeriden kulak verir, bunları dinler. Anlar ki bunlar kendi çocukları… İçeriden bağırır:
Bir kakma, bir kakma daha… Kapıyı kırarlar. Kadın bunları bağrına basar, ağlar dururlar.
Bu durumu gören başkaları hemen padişaha giderler:
«Hapsettiğin kadın iki askerciği koynuna aldı».
Ertesi gün mahkeme kurulur. Ara yere perde çekilir. Kadını getirirler. Çocukları muhakeme edecekler. Hasan Bey de oralarda yaşarmış. Ona «sen de gel, dinle» demişler. O da gitmiş.
Kadın perdenin arkasında, çocuklar da ön tarafta. Hasan Bey’in karısı anlatmaya başlar:
«Böyle böyle»
Hasan Bey bunları işitince olduğu yerden bağırır: «Vay evlatlarım».
Bu durum padişahın çok fenasına gider:
«Bu işi, bu kötülüğü ben yaptım» deyip belinden kılıcını çıkartır, Hasan Bey’in beline kuşatır:
«Ben de sizin yanınızda yaşayacağım bundan sonra. Ben yaptım bu işi. Allah affetsin».
Hasan Bey çocuklarıyla, karısına kavuşur. Padişahın yerine de padişah olur. Onlar orada ölene kadar geçinir giderler.
Biz de bıraktık da geldik.