Hak Yerini Bulsun Masalı
Hak Yerini Bulsun Masalı
Zamanın birinde bir çalıcı varmış. Bu adam daima dağdan çalı söker, geçimini bununla sağlarmış.
Bir gün bu adam dağda çalıları sökerken bir delik açılır. Deliğin içine baktığında görür ki içeride bir şey parlıyor. Orayı iyice kazar. Bakar ki para, büyük büyük paralar var. Adam orayı açar, dağarcığına doldurur o paraları. Çalılarını da eşeğine yükletir, satmak için kasabaya iner.
Kasabanın içinde gezerken bir Yahudinin yanına varır. Uyuşur, çalıları verir Yahudiye. Çalıları yıktığında der ki:
«Ben para da buldum»
«Getir bakayım nasıldır o paralar?»
Yahudi bakar ki nal gibi para. Der ki:
«Çok var mı?»
«Dağarcık dolu».
Yahudi hepsini alır, dükkânına döker. Ama Yahudi bunu öldürmek ister. Çalıcı öldürüleceğini anlayınca der ki:
«İki satır yazı yazayım da beni ondan sonra öldür».
«Peki, yaz».
Çalıcının karısı da gebe imiş. Kâğıda yazmış ki «benden doğacak çocuğun adını Hak Yerini Bulsun koy».
Çalıcı kâğıdı dağarcığının içine koyar. Dağarcığın dikişleri arasında da o paralardan bir tane kalmış. Yahudi çalıcının boynuna kılıcını çalar, cesedini de saklar. Eşeğinin sırtına da bir sopa vurup dışarı atar. Eşek başıboş dolaşırken bahçelere girer, zarar verir. Eşeği yakalarlar. «Bu hayvan kimin?» diye dolaştırırlar. Sonunda eşeği adamın karısına getirirler.
«Kocanız nerede?»
«Bilmiyorum».
Kocası yok, kayıp. Bir gün, iki gün, on gün, adam yok. Karısı dağarcığı alır, silkeler, dağarcık semerin üstünde asılı ya… Dağarcığın içinden kâğıt çıkar : «Benden doğacak çocuğun adını Hak Yerini Bulsun koy». Bir de para düşer içinden dağarcığın.
Aradan zaman geçer, kadın doğum yapar, bir oğlu olur. Çocuğun adını Hak Yerini Bulsun koyarlar. Oğlan büyür, altı yedi yaşına gelir. Mektebe başlar. Arkadaşları çağırmaya başlar:
«Hak Yerini Bulsun buraya gel».
«Hak Yerini Bulsun buraya gel».
Padişah da tebdil geziyormuş. Çocuğun bu şekilde çağırılması kulağına gelir. Padişah bu çocuğu çağırır:
«Gel buraya bakayım oğlum. Senin adın nedir?»
«Hak Yerini Bulsun».
«Haydi, evinize gideceğiz».
Çocuk padişahı alır, evine götürür. Çağırır çocuğun annesini. Kadın gelir. Padişah kadına der ki:
«Nasıl oldu da bu çocuğun adını Hak Yerini Bulsun koydun?»
«Efendim, bu çocuğun babası fukara idi, çalıcı idi. Dağa gitti, kayboldu. Eşeği geldi sadece. Üstünde de dağarcığı asılı idi. O dağarcığın içinden bir kâğıt çıktı. Bu kâğıdın üzerinde «benden doğacak çocuğun adını Hak Yerini Bulsun koy» diye yazılıydı. Bir de eski bir para çıktı».
«Getir bakayım o parayı».
Padişah parayı alır. Bir tellâl bağırtır : «Bu paranın aynısı kimde ise bin lira».
Tellal çarşı pazar gezer, bu arada Yahudinin dükkânının önünden de geçer. Yahudi kulak kabartır. İşi anlayınca seslenir:
«Bende var».
«Getir bakalım».
Getirir, bakarlar aynı para… Tellâl alır parayı, verir bin lirayı Yahudiye.
İki gün sonra tellâl yine bağırır. Bu sefer üç bin lira verilecek.
«Bende var».
Getirir, alır üç bin lirayı. Sonra adama sorarlar:
«Nerde buldun bu parayı? Gel bakalım buraya. Doğru söyle, yoksa kafan gidecek!»
«Mesele böyle böyle… Bir çalıcı geldi. Çalılarını aldım. Bana para bulduğunu söyledi. Ben de o adamı öldürdüm, paralarını aldım. Bu paralar o paralardır».
«Demek hak yerini buldu. Vurun Yahudinin ensesine kılıcı bakayım! »
Bir kılıçta Yahudinin kafasını koparırlar. O zaman çocuk adım değiştirir. Annesi ona yeni bir ad verir. Bundan sonra da anne ile oğul mesut bir hayat sürerler.