Muradına Nail Olmayan Dilber Masalı
Muradına Nail Olmayan Dilber Masalı
Zamanın birinde bir ihtiyar varmış. Bu ihtiyarın da iki kızı varmış. Bu ihtiyar oduna gider, kızlarını geçindirirmiş. Böylece geçinip giderlermiş.
Bir gün ihtiyar baba ölür. İki kız ortada yalnız başlarına kalıverirler. Bu kızlar ip eğirirlermiş. Ama usanmışlar artık eğirmeden. Büyük kız der ki:
«Ya Rabbi, biri gelip beni istese de kendisiyle evlensem».
Ertesi sabah kız bakar ki bir delikanlı eve gelmiş. Ona der ki:
«Allah’ın emriyle beni alır mısın?»
«Alırım» der oğlan da.
Hoca getirirler, nikâhı kıyarlar. Delikanlı bu kızı
alır.
Küçük kız da aynı şeyleri ister: «Ya Rabbi, bir delikanlı da gelip beni istese. Yalnız güzel olsun, isterse hiçbir şey bilmesin. Ben onu çıkrığımla geçindiririm».
E, Allah’ın işi, sabahleyin güzel bir delikanlı gelmiş.
«Allah’ın emriyle beni alır mısın?»
«Alırım».
Hoca getirirler, nikâhı kıyarlar. Delikanlı da bu kızı alır. Ama delikanlının evi yok, bir şeyi yok. Oğlan ile kız ortada kalakalırlar. Kız der ki:
«Sen iş bilmez misin?»
«Hayır, ben iş bilmem, elimden hiçbir şey gelmez».
Kız ip eğirir, gider çarşıda satar, geçinirler. Bir gün delikanlı der ki:
«Ben Lefkoşe’ye gideceğim, para kazanacağım».
Delikanlı bırakır kızı orda, çekip gider Lefkoşe’ye.
Küçük kızın doğumu yaklaşır, sancılanmaya başlar. Kız kardeşi zengin olduğu için onun evine gitmek ister, orda geçinmeye karar verir. Kız kardeşi «Ne istersin?» diye sorar. O da:
«Sancılandım, evde birisi yok. Burada doğurayım»
der.
«Defol buradan; gitsin o şehirde çalışsın, sen de burada yalnız yaşayasın» diyerek kardeşini kovar. Bunun köşkünün altında da misafir kadınlar vardı. Gider, onların yanına oturur. Bu kadınlar bir şeyler okurlardı, bu kız da onlarla okumaya başlar. İçlerinden bir kız der ki:
«Anne, sor bakalım bu kız ne istiyor?». Annesi de sorar:
«Doğum sancılarım başladı. Kimsem de yok. Bu yukarıdaki benim kız kardeşimdir. Gittim de beni kovdu».
«Gel kızım buraya».
Kendi kızına da seslenir: «Kızım, gümüş sandalyeyi getir».
Bu kızı gümüş sandalyeye oturturlar. Bir de doktor çağırırlar. Kadınlardan biri der ki: «Bu çocuğun göbeğini ben keseceğim, çocuğa ne bağışlayacaksın?»
«Güldüğünde ağzından güller aksın, ben bunu bağışlarım».
Öbürüne: «Sen ne bağışlarsın?»
«Yedi mahalleden güzel kokusu duyulsun, ben bunu bağışlarım».
«Ya sen ne bağışlarsın bu çocuğa?»
«Anası bu çocuğu hergün yıkasın, suyunu karışlasın, suyu altın, cevahir olsun, bunu bağışlarım».
Çocuğun göbeğini keserler. Kız bir-iki hafta orada kalır. Hergün çocuğu yıkarlar. Orası altınla dolar. Altınları çarşıda paraya çevirirler. Kızı alıp evlerine gelir. Pirinç, şeker, her şeylerini alır.
Birkaç ay sonra kız kardeşi bunu görmeye gelir. Çocuk birazcık güler. Güller akmaya başlar.
«Çocuğu kim böyle etti?» diye sorar.
«Sen beni istemedin. Orada, senin evinin altında oturan kadınlara gittim. Orda doğurdum bunu».
«Ben de sancılandığımda gideceğim oraya, benim çocuğumu da böyle güzel yapsınlar. Yapmazlarsa kendilerini evden atacağım».
Günü gelir, o da sancılanır. Aşağıya iner, put gibi oturur. Kadınlar okur, bu hiç seslenmez. Birisi der ki:
«Anne, sor bu yedi belaya bakalım ne ister?» O da:
«Ne istersin ya kızım?» diye sorar.
«Kız kardeşimi burada doğurttunuz ve çocuğunu güzel yaptınız. Şimdi ben de sancılandım. Doğuracağım. Eğer benim çocuğumu da öyle güzel yapmazsanız sizi buradan atacağım».
Kadın ordakilerden birine seslenir: «Peki kızım, getir semeri o yandan. Eşeğin çullarını da getir».
Oturttururlar kızı oraya, doğurttururlar.
«Sen bu çocuğa ne bağıllarsın?»
«Güldüğünde ağzından salyalar aksın».
«Sen bu çocuğa ne bağışlarsın?»
«Yedi mahalle ötedekiler kötü kokusundan yanına yanaşamasınlar».
«Ya sen bu çocuğa ne bağışlarsın?»
«Alnında eşek kılları bitsin, kessin de bitireme
sin».
Çocuğun göbeğini keserler. «Hadi kızım, al çocuğunu da çık evine» derler, gönderirler.
Aradan zaman geçer, çocuklar büyür. Küçük kız altınlarla zengin olur. Konaklar yaptırır, davar alır, hizmetkârlar tutar. Bir gün kızı sorar : «Anne, babam yok mudur?»
«Var kızım».
«Nerdedir?»
«Lefkoşe’dedir».
Kadın hizmetkârını çağırır: «Sana bir at alacağım, para vereceğim. Lefkoşe’ye gideceksin, sokak sokak dolaşıp kocamı bulup getireceksin».
Hizmetkârını ata bindirir, Lefkoşe’ye gönderir. Hizmetkâr sokak sokak dolaşıp Hasan Bey’i sorar.
«Hasan Bey nerdedir?»
«Filan yerdedir».
Oraya gider, adam dışarı çıkar ki elbiseleri yırtık pırtık.
«Hasan sen misin?»
«Benim»
«Gel buraya. Karın haber gönderdi ki köye dönesin».
«Nereye gideceğim oğlum ben Daha ev kirasını ödeyemedim».
«Ben hepsini ödeyeceğim ve seni götüreceğim».
Gidip ev sahibini bulur, borcunu öder. Hamama götürür, yıkatır. Uruba alıp giydirir, kuşatır. Sonra köye doğru yollanırlar. Köye gelirler. Kocası köye girerken konağı görür, köyde böyle bir konak daha yok. O çeker gider doğru evinin yoluna. «Bizimki fukara idi. Nerde bulacak parayı da böyle konak yaptıracak».
Bunların geldiğini ailesi duyar, konaktan dışarı çıkarlar. Sarılıp koklaşırlar, eve giderler. Otururlar, yiyip içerler. Kadın olup bitenleri kocasına anlatır.
Bir gün padişahın oğlu ava giderken konağın önünden geçer. Kız da pencerede oturuyormuş. Kız otururken gülümser. Gülünce kızın ağzından güller akmaya başlar. Padişahın oğlu da bunu görür. Geri dönüp babasına gider:
«Aman baba, filan yerde bir kız gördüm. Güldü, gülünce ağzından güller aktı. Ben o kıza vuruldum, o kızı isterim».
«Aman oğlum, sen bir padişah oğlu olasın da gidip Hasan’ın kızını isteyesin. Ayıptır bize».
«Ama baba ben istiyorum» diye oğlu ısrar edince dünürcü gitmeye karar verirler. Giderler. Kızın anası babası «kısmetse veririz» derler.
Öbür yandan kadının kız kardeşi’ bunu duyar. O zengindi ya, bunu fakir biliyor, halbuki bu şimdi ondan zengin oldu. Kardeşine der ki:
«Kardeşim, ne zaman düğün kurulacak? Senin benim kızlardan başkası arabaya binmeyecek».
«Peki».
Padişah gelir, düğün kurulur, arabalar gelir. Padişahın karısı da gelir. Ama kadın arabaya kimseyi koymaz, arabaya kendi kızıyla gelin kız binecek. Arabaya binip giderler. Kız yolda susar. Öbür kız der ki:
«Sana su vereceğim ama eğer gözünün birini çıkarırsam… »
«Çıkar».
Kız parmağını sokunca gözünü çıkarır, sonra da suyu verir. Kız biraz sonra acıktığını söyler. Öbür ‘J.ç.ız .’ der ki:
«Öbür gözünü de çıkarmamı kabul edersen sana ekmek veririm».
Kızın öbür gözünü de çıkarır ve ekmeği verir. Biraz sonra kız başka bir teklifte bulunur: «Giydiğin elbiseleri çıkar, ben de benimkileri çıkarayım. Sen bunları giy, ben seninkileri giyeyim. Olur mu?»
«Olur».
Gelinliği yeğeni giyer, yeğeninkileri de kendisi giyer.
Askere haber gider ki arabaların önüne geçin, gelin ihtiyaç giderecek diye. Asker arabaları hep bunların arabasının önüne geçer. Tesadüfen orada da bir kuyu varmış. Kızı bu kuyuya atar.
Köye yaklaştıkları zaman kokudan yanaşılmaz olur. Oğlanın anası babası başlarlar konuşmaya: «Bunu bize övdüler ki mis gibi kokar diye. Şimdi ise kokudan yanaşılmıyor. Ne olacak bu hal?»
Köye iyice yaklaşırlar. Askerler arabayı itelemek için yanaşırlar, ama kokudan duramazlar. Neyse, bunu içeriye alırlar. Gece olur, padişahın oğlu yanına gider, kokudan yanaşamaz. Güldürmeye çalışır, ağzından fışkılar akar. Oğlan hayrette kalır. «Benim gördüğüm bu değil, bu başkasıdır» der. Padişahın oğlu bir türlü kızın yanına yanaşamaz.
Kuyuda bırakılan kız ağlaya ağlaya boğazına kadar gümüşle örtülür. Oradan geçmekte olan çobanın biri bir ses işitir. Köpeği de havlamaya başlar. Çoban «gideyim bir bakayım, bu ses nedir?» diye sesin geldiği tarafa doğru gider.
«İns misin, cin misin?» diye sorar.
«Ben de senin gibi bir insanım, buradan beni çıkar.»
Kız dışarı çıkınca sorar: «Ne iş yaparsın?»
«Çobanım».
«Git, bir katar deve getir, bu gümüşleri evine götür».
Çoban bir katar deve getirir. Gümüşleri ve kızı alıp evine getirir. Beş on gün kızı yıkarlar. Kız bir gün çobanın karısına:
«Anne, bir sepet getir. Güleyim de güller açsın. Gidip padişahın sarayına satasın».
«Peki kızım»
Kadın bir sepet getirir. Kız güler güler, sepet gül ile dolar. Anasına tembih eder: «Gideceksin o mahalleye, ‘gül satarım, vakitsiz gül satarım!’ diye bağıracaksın. Padişahın oğlunun karısı gül isterse ‘parayla satmam’ diyeceksin. ‘Bir göze bir tutam veririm’ diyeceksin. Sana yalvaracaklar. Sakın parayla satma».
Annesi alır gülleri, padişahın oğlunun evinin önüne gider:
«Gül satarım, vakitsiz gül satarım».
Kızın annesi «alalım, döşeğe koyalım. Belki padişahın oğlu gelir» der. Aşağıya seslenirler:
«Kocakarı, gel bakalım yukarı. Bakalım kaçadır güller?»
«Parayla vermem, bir göze satarım. Bir göze bir tutam gül».
«Yok canım, biz nereden göz bulacağız?» Kızı der
ki:
((O kuyuda öldü gitti, ver gözü, al gülleri».
Kadın alır gözü, verir gülleri, oradan ayrılır.
Aradan bir hafta geçer. Kadın yine aynı yerde gül satmaya gider. Çünkü bilir ki gözün öbürü de ondadır. Öbür güzü de verirler, sepetiyle gülleri alırlar. Kadın gözleri alınca evin yolunu tutar.
Kadının kocası da ovadan gelir. Meseleyi ona da anlatırlar. Kız der ki: «Bir su koyun da yıkanayım, onarılayım»;
Suyu koyarlar, kız; yıkanır, onarılır. İki rekat namaz kılar, Allah’a dua eder. Gözlerini yerine koyar, evvelkinden âlâ olur. dünyasını görmeye başlar.
Ertesi gün kız dışarı çıkara Padişahın oğlu da tesadüfen oradan geçiyormuş. Kız oğlanı görünce gözleri yaşarır. Damlalar yere düşünce parlar, gümüş olur. O vakit padişahın oğlu geri döner, babasına der ki:
«Baba, benim istediğim. kız filan çobanın evinde».
«Hiç olacak iş mi oğlum?»
«Ordadır».
Kız da padişahın oğlunun tekrar geleceğini anlar. Babasına der ki:
«Baba, yarın padişahın oğlu bana dünürcü gelecek, ‘vermem’ deme, ‘vereceğim, fakat gelin giderken arabada yalnız gidecek’ de.. Bu şartı onlara söyle».
«Peki».
Padişahın oğlu ertesi gün dünürcülüğe gelir. Çoban da «Allah’ın emriyle vereceğiz» der.
Nikâh ederler, düğün kurulur. Kızı alıp giderler. Giderlerken asker toplanır. Asker güzel kokudan mest olur. Neyse, padişahın oğlu gerdeğe girer. Karısı güler, döşeğin içine güller akar. Sabah olunca öbür karısının yanına gider:
«Sen at mı istersin kılıç mı istersin?»
«Kılıçta düşman boynuna, at isterim ki seyran edeyim»..
Gider, iki tane yabanî kısrak bulur. Birine anasını, birine de!. kızını bindirir. Ayaklarını da bağlar atın altına. Biri Kırbaç oturur atlara. Parçalanıp giderler.
Bıraktım onları kötü, geldim buldum sizi iyi.