Efem Bilir Kararını Deyiminin Anlamı ve Hikayesi
Efem Bilir Kararını Deyiminin Hikayesi, Öyküsü ve Anlamı Kısaca
Vaktiyle Simav, Uşak, Gediz taraflarında “İslamoğlu” adında bir efe türemiş. Halka pek dokunmaz ama kadıların, ağaların ve de müftülerin canına okurmuş. Yıllarca kimse hakkından gelememiş. İslamoğlu’nun dağa çıkış hikâyesi pek bir dokunaklıymış.
Simav’ın bir köyünden olan efe, gençliğinde bir kıza gönül verir. Onunla nişanlanıp evlenecekleri sırada, köyün ağasının oğlu araya girer. Babasından ille de o kızı kendisine almasını ister. Ağa babası da, “madem oğlumun gönlü var, bu köyde ağa oğluna varmayacak kız, kız vermeyecek adam mı var” diyerek kızı babasından atasından istemiş. Kızcağızın gönlü ise, efedeymiş elbet.
Efe, bakmış ki kız elden gidecek, bir gece vakti, atına attığı gibi dağa kaçırmış. Kaçırmış ama, eli eline zinhar değmemiş. Efe kısmına da böylesi yakışırmış.
Kızın babası, ağanın da kışkırtmasıyla, efeyi dava etmiş. Üzerine zaptiye göndertmiş. Ancak, bir türlü ele geçmemiş efe.
Ağa da kızın babası da bakmışlar bu iş böyle olmayacak, kadıya varıp birlikte bir tezgâh kurmuşlar. Kadı bir ferman çıkartmış:
“İslamoğlu, eğer, dağa kaldırdığı kızcağızı babasına geri getirirse, hem af olunacaktır, hem de kız ile evlendirilecektir.”
Kız buna inanmaz. Ama sevdiğinin böyle dağda bayırda eziyet çekmesine gönlü sızlayan efe inanır ve kızı babasına geri gönderir.
Kadıyı bir güzel rüşvetleyen ağa çarçabuk bir düğün tertip ettirir. Kız ağanın oğluna verilir. Ancak, kına gecesi kendisini bir ağaç dalına asarak canına kıyar.
Dağlar efenin başına yıkılır. Bir gece köye iner, ağayı, ağanın oğlunu, efe ile kızın macerasını bile bile nikâhı kıyan imamı kurşuna tutar.
Halk işi yapanın efe olduğunu görüp duydukları halde onu ele vermez. Efe kaçıp saklanır. Bir süre sonra öldüğüne dair haberler yayar. Bir yıl kadar izini tozunu kaybettirir.
O zamanlarda kadılar bir yerde iki yıldan daha uzun bir zaman görev yapmazlar, iki yılda bir, başka bir yere tayin edilirlermiş. Bunu bilen efe, kadının tayin vakti geldiğinde, yolları tutar. Sonunda bir orman kıyısında kadıyı ve kafilesini kıstırır. Efenin narasını duyan arabacılar kaçışırlar. Kadı karısı ve çoluk çocuğu ile efenin karşısında kala kalır.
Kadı korkudan efenin ayakları dibine çöker. Ağlar sızlar, “affet, çocuğumu çoluğumu yetim, karımı dul koma” der. Kadının karısı ise, ne kadar inciği boncuğu altını gümüşü varsa toplayıp efenin önüne yığar. O da, “Beyimi affet!” diye yalvatıyormuş.
Efenin yüreği ağlaşan çocuklara zırlaşan kadınlara dayanmaz.
“Peki kadıyı affettim. Öldürmeyeceğim. Amma şu sazı ben çalacağım o da önümde köçek gibi oynayacak” der.
Kadı bu teklifi güle oynaya kabûl eder.
“Elbet oynarım efem çal çal.”
Efe çalar, kadı oynar.. Efe çalar, kadı oynar.
Zaten pek bi şişman olan kadı, terden dumandan su içinde kalır. Suratı önceleri domates gibi kızarmışsada sonraları patlıcan moruna çalar. Onun bu perişan hâlini gören hanımı; “Aman efem artık yetmez mi?” diyecek olur ki, canını kurtardığına şükreden kadı nefes nefese:
( “Sen sus, sen karışma! Efem bilir kararını” der)
*********
Bu deyim, birisinin bir başkasına menfaati uğruna dalkavukluk etmek zorunda kaldığı zamanlarda kullanılır. Hikâyedeki mânâsında olduğu gibi, “doğrusunu patron bilir” denir.