Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Türküler

Kara Koyun Türküsünün Hikayesi Sözleri Notaları

Kara Koyun Türküsünün Hikayesi Sözleri Notaları

Kara Koyun Türküsünün Hikayesi

 

Kınalı elleriyle çömelmişti Ağa’nın kızı, kara koyunu sağıyordu sabahleyin erkenden. Kınalı parmakların arasında memnunda koyunun süt dolu memeleri. Kara koyun memnundu, geviş getiriyordu hazla. Gün ışımıştı çoktan.

Güneşe dair pembelikler ürpermişti uzaklardaki tül mavisi dağların tepelerinde. Ağa’nın kızı fışıl fışıl sağıyordu kara koyunu. Kara koyun memnundu. Geviş getiriyordu.

Ağa’nın kızı neden süt sağsın? Sütü yanaşma kanlar sağardı her zaman. Ağa’nın kızı neden sağıyordu kara koyunu? Bir iş olmalıydı bunda. Ama kara koyun farkında değildi. Memnundu ağa kızı tarafından sağıldığma. Hazdan çıldırarak kısmıştı gözlerini hafiften. Islak ıslak, kudretten sürmeliydi gözleri kara koyunun. Melek gibiydi, melâike gibi. Böyle derlerdi, böyle bilinirdi. Kurtlar, kuşlar yeni yeni uyanıyorlardı. Ağa’nın kızı sağıyordu kara koyunu.

Çoban geliyordu kerpiç damların arasından: Uzun boylu, geniş omuzluydu. Kara kaş, kara gözleri, is karası kaşı, bıyığı vardı çobanın. Her haliyle güçlü. Geliyordu.

Kara koyun o güne dek karışmamıştı çobanın etlisine, sütlüsüne. Nesine gerekti etlisi, sütlüsü çobanın. Yarı kısılı kara gözlerinin ardında mutlu, gevişini getiriyor, aklından bile geçirmiyordu çobanı. Geldi çoban.

Usul ayak seslerine açtı gözlerini karakoyun. Baktı, gördü, neşesi kaçtı. Kınalı parmaklar da çekilmişti zaten memelerinden. Buna da içlendi. Baktı çobana nefretle, huylu huylu. Zamanı mıydı gelmenin şu sura?

Kulak verdi kara koyun: İnsanca fısıldaştılar usul usul. Sonra kıkırtıyla güldü kız içten içe. Çoban güldü, kız güldü. Kızın gülmesi, kişnemesini hatırlatıyordu al kısrağın, kancık Kızamıyordu kara koyun. Ağanın kızıydı o, kızılamazdı, kızılama Kınalı parmaklar yeniden sarıldı memelerine kara koyunun

Kara koyun yeniden memnun

Yumdu kara gözlerini hafiften

Başladı geviş getirmeğe kıllı kıllı

Uzanamasaydı eli çobanın, kızın ciciğine (göğüsüne), tepesi atmıyacaktı kara koyunun! Uzandı. Eğilmiş kızın göğsünü avuçladı. Kız memnun, çoban memnun.Kara koyun bir tekmeyle devirdi süt tasını öfkeyle. Olmazdı bu, olmazdı işte, olmazdı!

Aldı başını, çekti gitti karıştı sürüye.

O gün başladı kara koyunun kini çobana!

Kara koyun nereden bilecekti çobanla kızın aralarında geçeni? Melekti, melâikeydi o. Çobansa insan. Uzatmamalıydı Ağa kızının haramına elini, avuçlamamalıydı, sıkmamalıydı Ağa’dan gizli. Günahtı, ayıptı, yakışık almazdı!

Çobana kalırsa, yoktu hiçbir suçu. Kara koyunun neden haberi var? Kız bırakmıyor ki ardını çobanın. Kızın gözleri ateş saçıyor Allah vermiye. Ne ana takıyor, ne baba. Kız alev alev, kız yangın. İstiyor ki çoban hiç ayrılmasın yanından. Geceleri yatağına gelsin, girsin Ağa kızının yorganının altına, sarsın sıkı sıkı, acıtsın kaburgalarını, göğüsünü ezsin kıllı güçlü göğsünde, turşuya çevirsin. Çobansa korkuyor, çekiniyor Ağasından. Yoksa bir iki demez, gider yatağına, girer yorganından içeri, sarar Ağa’sının kızını sıkı sıkı.

Ağa, avurtları çökük, ön dişleri altın Ağa da çakıyor kızın. Suç çobanda değil, kızında. Kızını tevatür seviyor, yüzliyemiyor. Karısına çıtlatacak olduysa da, kadın gülüverdi, dedi:

-İlâhi Ağa. Sana varmadan önce ben de Ağa kızı değil miydim? Sense çoban. Tıpkı bunlar gibi dolanmadık mıydı birbirimizin ardında? Sen beni kıstırmaz miydin, sık sık ağılda, samanlıkta, kırda? Sonra babam beni sana vermeyince kaçmadım mıydı sana? Babam küplere binmedi miydi? Anası gibi kızım da. Çobansa, senden yakışıklı. Öyle bir yiğide bir değil, bin kız feda olsa çok mu?

Yarın senden boşalan yere geçip o da bir ağa olsa nesi eksik senden? Olamaz mı?

Kara koyunun ne haberi var bütün bunlardan?

Ağa dedi:

-Haklısın. Çoban iyi, candan, canımızdan. Varsın oyalasın kızımızı, bize ne? Ondan iyi damatsa can sağlığı. İsterse verdim gitti ya, istemeden

gel al diyemem. Koskoca bir ağayım meselâ. Diyemem, öldürseler diyemem avrat!

Gel gelelim çok olur talibi güzellerin, ve de düşmanı!

Günün birinde ağanın çiftliğine iki yağız atın çektiği, kan kancık dolu bir çift atıl gelir. Çiftlik halkı bir şeyler sezerek karşılarlar gelenleri. Buyur ederler yukarı. Bal şerbeti, mal şerbeti, kahve, ayran mayran… Kara koyunun bütün bunlardan ne haberi?

Öğle olur yemekler yenir, yeniden içilir kahveler, ayranlar, bal şerbetleri. Konuşulur dereden tepeden. Lâf lâfı, lâf tütün tabakasını açar. Kadınları en kocası lâfı alır, meramlarını sayar döker: Allah’ın emri, Peygamber’in kavli bu. Şeriatın kestiği parmak acımaz. Ağa kızı, ağa oğluna nasip olmalı. Davul bile dengi dengine diye vurmaz mı? Oğlan, kızın aşkından dertli. Yemiyor, içmiyor. Koskoca bir ağa oğlu meselâ. Birbirlerini sorup öğrenecek değiller. He desinler de bitsin şu iş!

Ne Ağa, ne de karısı “He” demezler. Diyemez ki. Kız işitince maksatlarını gelen kadınların, cin atına biner. Nuh der, Peygamber demedikten başka, neredeyse varacak yanlarına, kovacak topunu birden!

Anan yahşi, baban yahşi. Şundan şu çıkar, bundan bu.

Kız başını alır geçer gider çiftlikten, çobanın yanma.

Dünürcüler bir şeyler sezerler. İçlerinden sezgisi kuvvetli biri anlar işi. Toplanıp giderler çiftlikten. Sıcağı sıcağına haber verirler oğlanın babasına. Ağa öfkelenir: Ne demek olur da bir ağa kızı beş kuruşluk bir çobanı sever? Görülmüş şey mi? Ağa kızı ağa oğluna, âmenna ama, çobana?

Ne suçu var çobanın?

Bir gece, kalabalık bulutların Ay’ı yakıp söndürdükleri sisli, lânet bir gece, bir takım adamlar gelir sine sine. Ak it, kara it bile uykuda.Yamaçlı adamlar gölgeler gibi gelir, uykudaki ak itle kara iti boğarlar yamçılarıyla. Sonra da çökerler tepesine çobanın. Çoban ateşe basmışçasına uyanıp fırlar yerinden. Lâkin dört kişi, dört silâhlı adam aman vermezler. Anlar çoban işi. Boğacaklardır, belli. İte kaka indirilir dere kıyısına, öldürülmek için. Çoban inler. Yalvarmaz. Tek bir arzusu vardır bes, son sefer çalsın kavalını. Çalsın ki açık gitmesin gözleri!Dört adam, dört yamaçlı adam razı olurlar.Çoban çıkarır belinden kavalını. Başlar çalmağa. Kaval “Sedeeef Sedef!” diye inler.

Sedef, Ağa’nın kızı. Üç yüz metre ötedeki çiftlik damlarından birinde, yan uyku, yan uyanıklık içinde, mâlihülya geçmektedir çobana dair. Kaval sesini tanır, kulak verir:

Sedeeeef Sedeeeef Sedeeeef

Eşkiyalar davan bastı

Ağ iti astılar

Kara iti kestileeeer

Yetiş Sedeeef…

Kız sıçrayıp kalkar. Gün bugün, saat bu saat. Çoban, çobanı, canı, ciğeri, bir tanesi çobanı demek eşkiyalar bastı? demek ak iti astılar, kara iti de kestiler? Demek sıra canında, ciğerinde, bir tanesinde.

Sedef koca çiftlikte top olur gürler. Dayılar, emmiler, uşaklar fırlayıp fırlayıp kalkarlar sıcak yataklarından. Öğrenirler meseleyi. On beş, yirmi kişi âniden silâhlanıp koşarlar dere kenarına. Az daha gecikseler çoban ölmüş olacak. Tam zamanında kurtarırlar çobanı. Eşkıyalar kaçarlar kara yamçılarıyla. Varırlar ağalarının çiftliğine. Bu çobanın ermişliğinden söz açarlar. Ermiştir çoban, çünkü kavalına bir sarılmış, bir başlamıştır çalmağa, silahlı adamlar canavar gibi yetişip gelmiş, kurtarmışlardır.

Ağa gene kızar. Kabullenmek istemez çobanın ermişliğini:

-Eğer bu çoban ermişse gerçekten, o kız ona helâl olsun. Yook bu işte bir hile, düzen, oyun varsa, ölümlerden ölüm beyensin. Göstersin ermişliğini, inandırsın beni, alsın Sedefi!

Çoban der:

-Ağa, sürümü alın, sokun ağılınıza. Üç gün tuz yalatın. Sonra teslim edin bana. Dereye indireyim onları, su içirmeden geri döndüreyim. Sürü beni dinlemez, içerse kanım helâl olsun size!

Ağa düşünür: Üç gün tuz yalıyacak koyunların ağızları köpürür ki, suyu gördüler mi ne çoban dinlerler, ne ağa!

-Peki, der. Kabul. Bir tek koyun dahi içerse kanın bize helâl mi?

Sevinç içinde çoban:

-Helâl!

Çobanın dediğince, sürü ağıla sokulur. Üç gün tuzdan başkası sürülmez önlerine koyunların. Hayvanlar çaresiz, tuz yalarlar da yalarlar. Medileri, bağırsakları tuza keser tekmil, ağızları köpürür, “Suuu, su” diye meleşirler de meleşirler.Üç gün geçer aradan.İki Ağa’nın taraftarları toplanırlar. Çoban kavalını çıkanr belinden, başlar suya çağırmağa:

Hadi suyaaaaaa

Hadi suyaaaaaa

İn suyaaaa

İn suyaaaa

İn suyaaaa

Koyunlar itişe kakışa, sevinç içinde inerler derenin kenarına. Çoban tam zamanında kavalıyla gene başlar:

İçmeeeee

İçme suyuuuu

İçmeeeee

İçmeeeee

İçmeeeee

Koyunlar yavaş yavaş geri dönerler,

Çoban tekrar yollarını keser. İkinci sefer gene çağırır suya: Hayvanlar gene inerler dere kenarına sevinçle. Çoban yeniden geri döndürür koyunlan:

İçmeee

İçmeee

İçme suyuuuu

Dön geriii.

Bütün koyunlar geri döndükleri halde kindar kara koyun ayrı baş çekerek geri dönmez. Ön ayaklan suda, arka ayakları karada. Ne içer, ne de geri çekilir. İnatla durur. Öfke içindedir. Çobandan alacağı öcün vakti saati gelmiş çatmıştır. Ağa’sı kızının ciciğine el uzatır mı?

 

Çoban, aksi kara koyunun suyu içeceğinden korkarak başlar kullar gibi yalvarmağa:

 

Yedi sene güttüm seniii

Serin yaylâlarda yaylâdım seniii…

Soğuk pınarlardan suladım seniiii..

İçmeeeee

İçmeeeee

İlle kara gözlü koyuuuun

İçmeeeee

İçmeeeee

Fakat kara koyun, bu öfkeli kara koyun. Çobanın dedikleri doğru, yedi senedir güder durur onu, serin yaylâlarda yaylar, soğuk pınarlardan içirir, hep doğru. Çok emeği geçti ama, ne diye o gün ağasının kızının ciciğini ellediydi? Ayıp değil miydi? Günah değil mi?

Başını suya batın verir.

Olanlar olmuş, kara koyun suyu içmişti. Artık kurtuluş yoktur çoban için. Kanı helâldir onlara. Haydi vakti saati geldi, ölecektir, hazır olsun!

Çoban ayak direr:

-Kanım size helâl ağalar amma, kara koyun suya başını soktu bes,

-içmedi!

-Defken:

-İçti!

-İçmedi!

-İçti!

-İçmedi! Madem içti diyorsunuz. Keselim kara koyunu. Kamında su varsa imtihanı kaybettim, bana ne yaparsanız yapın. İşte boynum. Yoksa kazandım imtihanı demektir!

Kara koyunu dere kenannda boğazlarlar. Yararlar kamını. Bağırsaklarım tekmil ak tuz bağlamıştır, lâkin kamında zerrece su yok. Tuz, hep tuz!

Ağalar bakışırlar.

-Kazandın çoban. Kız helâl olsun yavrum. Var git işine!

Çoban sevinçle ayrılır oradan.

 Kara Koyun Türküsünün Sözleri

Git dezze Ehmed’i getir

Her gün ağlatırsın sizi

Ehmedim gelir birezden

Geçemez ottan firezden

******************

Camızım koşamıdı

Yiğit olup yaşamadı

Merak etme Hatça hatın

Ağa seni başamadı

******************

Yiğit Ehmet alamadı

Elin aldığı murazdan

******************

Kara koyun koyunların beyidir

Akkoyunda yüreğimin yağıdır

Yaylasın sorarsan türkmen dağıdır

Ağlama koyun meleme de vazgeç kuzundan

Çok analar ayrı düşer kızından

******************

Mele’ye meleye pustum yollara

Elimi yüzümü sürdüm otlara

Ben yarimi aldırıverdim yağlara

******************

Koyun seni güde güde getirdim

Getirdimde ağ kuzuna yetirdim

Mor menevşe sarı çiğdem bitirdim

Yayamadım yüreğime dert oldu

******************

Koyun seni salamadım çayıra

Ayaklarım değmez oldu bayıra

Meğer allah beni senden ayıra

Sağamadım yüreğime dert oldu

******************

Dağların başını bir duman aldı

Bu dağlar başımı dertlere saldı

Kara koyunlarım ellere kaldı

Yayamadım yüreğime dert oldun

Kara Koyun Türküsünün Notaları

Kara Koyun Türküsünün Notaları1

Kara koyun Türküsünün Notaları2

Kara Koyun Türküsünün Notaları3

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!