Ne Şehittir Ne Gazi, Boşa Gitti Niyazi Deyiminin Anlamı, Hikayesi, Öyküsü, Açıklaması Kısaca
Ne Şehittir Ne Gazi, Boşa Gitti Niyazi Deyiminin Anlamı, Hikayesi, Öyküsü, Açıklaması Kısaca
Zaman Osmanlı zamanı imiş. Kütahya’nın köylerinden birisinde, Kel Niyazi adıyla tanınan bir garip adam yaşıyormuş. Bu fukara, her daim, savaşlara katılmayı, büyük kahramanlıklar yapmayı, ordulara kumandanlık etmeyi hayal edermiş. Ancak, hayatı boyunca, ne kahraman olmuş ne de gazi..
93 harbi’nde buncağızı askere almışlarsa da, geride bıraktığı ailesine bakacak kimse olmadığı için, gerisin geri postalamışlar.
Hasılı, Kel Niyazi, bu askerlik hayallerini bir türlü gerçekleştirememiş. Bir miktar da aklı kıt olduğu için, vurmuş kendisini palavraya. Kahvede, camide, düğünde, dernekte., artık kendisini dinleyecek üç beş kişiyi bulduğu her yerde, kendisiyle ilgili kahramanlık öyküleri anlatır, dururmuş.
Meğer büyük kahramanlıkları olan bir gazi imiş, meğer falanca cephede, orasından burasından yara almış imiş. Ancak yaraları öyle ulu orta gösterilecek yerlerde olmadığı için gösteremezmiş.
Bırakın köyü, kasabada ve hatta şehirde bile ünü ağızdan ağıza yayılan Kel Niyazi’nin bu haline acıyıveren çarşı pazar esnafı, ona mahsûl bekçiliği, amele başılığı gibi seveceği işleri verirlermiş. Verirlermiş ama, buncağızın aklı kıt ya, her seferinde bir münasebetsizlik yapar ve kendisini kovdurtmayı becerirmiş.
Gel zaman git zaman, Kütahya iline, vali olarak Giritli Fuat Paşa tayin olunmuş.
Fuat Paşa, imar işlerine pek bir meraklı imiş. Zenginlerden para toplar, fakirleri ise amele gibi, işlerde çalıştırarak, Kütahya’ya pek çok mamure kazandırmış.
Hükümet Konağı, Konak Camii ve şehrin büyük su kanalları hep onun zamanında yapılmış.
Özellikle, yağmurlu mevsimlerde, şehrin sel baskınlarına uğramaması için yapılan büyük kanallarda, bütün kütahyalıları imece usulü ile çalıştırmış. Bu işler o Kadar sıkı yapılmış ki, halk Fuat Paşa’dan yaka silkelemeye başlamış. Zaten işin sonunda Fuat Paşa’yı zamanın padişahına şikayet edip, başlarından aldırmışlar. Her ne ise, bu başka mesele..
Gelelim Kel Niyazi’ye.
Malum kanal inşaası sırasında çalışanların başlarında durması ve sabahın erkeninden evlerinden kaldırıp inşaat yerine götürmesi için bir takım adamlar vazifelendirilmiş. İşte Kel Niyazi’ye de böyle bir görev vermişler.
Niyazi, kısa zamanda işine öyle bir sarılmış ki, sormayın. Gelene bağırıyor, gidene söyleniyormuş. Emirlerin, naraların bini bir para!
Günlerden bir gün, çalışanların arasında bir kavga çıkmış. Kazma senin kafana, kürek benim kafama derken, ortalık iyice kızışmış. Bağıranlar, çağıranlar, taş atıp, sopa savuranlar., sayı hesabına gelemeyecek kadar çokmuş.
Kel Niyazi, amele başı ya, hemen ortaya dalmış. Halkın zaten buna gıcığı var ya, başlamışlar arada tartaklamaya. O kalabalıkta, o gürültüde, kimin elinden indi bilinmez bir kürek, Niyazi’nin alnının çatısında patlamış.
Niyazi, yuvarlandığı gibi kanalın içine düşmüş. Bir iki debelenip, şehadet getirdikten sonra da, şu fani alemden, göçüp gitmiş.
Orada bulunanlar, Niyazi’nin bu acıklı ölümünü ibretle seyretmekten başka bir şeycik edememişler. İçlerinden biri, kanalın içinde boylu boyunca yalan Kel Niyazi’ye bakıp, onun kahramanlık, askerlik ve gazilik merakını da bildiği için şöyle demiş. “Ne şehittir ne gazi, boşa gitti niyazi. “
*******
Bu deyim, gereksiz yere ölen yahut yaralanan yahut her bir bedel ödeyen kimseler için kullanılır.