Ömer Seyfettin Sebat Hikayesinin İncelemesi Özeti Ana Fikri Konusu
Ömer Seyfettin Sebat Hikayesinin İncelemesi
Ömer Seyfettin Sebat Hikayesinin Özeti
Ömer Seyfettin Sebat Hikayesinin Ana Fikri
Ömer Seyfettin Sebat Hikayesinin Konusu
Hikayede anlatıcı, Selanik’te bulunduğu sırada, bir gün, yıllardır görmediği eski bir okul arkadaşıyla karşılaşır. Resimle meşgul olan ve bu konuda kendini yetiştirmiş olan arkadaşının teklifi üzerine, onun “resimhanesine” giderler. Resimhanede yirmi kadar resim sehpası ve bu sehpalarda yarım kalmış resimler vardır. İçlerinden sadece birisi, ismi “âlâm-ı nûşin” olanı bitmiştir ve anlatıcı ona gördüğü an hayran olur.
Anlatıcı ile arkadaşı, resimhaneden çıkıp odaya geçerler ve konuşmaya başlarlar. Anlatıcı, arkadaşının; hayatını, çalışmasını nasıl bulduğunu sorması üzerine, gıbta ettiğini, fakat yarım kalmış tabloları bitirmek için biraz sebata sahip olması gerektiğini söyler. Bunun üzerine anlatıcının arkadaşı, önce sebattan nefret ettiğini, hayat tarzını sebatsızlık üzerine kurduğunu söyler ve ardından da bu alışılmadık, aykırı görüşü uzun uzun açıklar. Hikayenin bundan sonrası, yani aşağı yukarı yarısı onun bu konuşmasına ayrılmıştır. Anlatıcı arkadaşının sebatın ne kadar kötü, sebatsızlığın ise ne kadar iyi olduğunu çeşitli örneklerle ispat ettiği konuşmasını hayretle ve ilgiyle dinler ve ne cevap vereceğini bilemez:
“Nihayet köhne bir hikmetfürüş şaşkınlığıyla, asude ve mütereddid fısıldadım: -Cidden saçma..Zira “manend-i şecer sabit olur nabit olanlar”
Şiddetli bir kahkaha fırlattı, sıçradı, ellerini omuzlarıma koydu, hâlâ gülüyordu;
-İşte, dedi, sende de bir sebat ki nokta-i nazara ait..
Bu hikaye önceki hikayelere göre, neşeli bir anlatım içermesi bakımından farklı bir özellik göstermektedir.