Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 17

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 17 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 17

Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız. (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

Fayda

Birkaç türlü fayda var. Önce bitmiş bir şiirin, bir yazının, herhangi bir sanat eserinin faydası akla geliyor. Faydanın bu çeşidi üzerinde çok duruldu. Bir aralık gazete, dergi anketçileri her önlerine gelen yazara “Sanat sanat için midir, cemiyet için midir?” diye sorarlar, böylece sanatın faydası meselesini tazelerlerdi. Sanat hem sanat içindir hem cemiyet içindir hem de daha bir sürü şeyler için olabilir sanıyorum. Benim sözünü etmek istediğim fayda bu değil. Ama daha önce tuhaf bir şeyden bahsetmek istiyorum. Öyle yazarlar, öyle şairler tanırız ki hususi hayatlarında ayrı bir zevkin, şiirlerinde ayrı bir zevkin adamıdırlar. Alacalı bulacalı kravatlardan, süslü püslü elbiselerden hazzetmeyen adam, bakarsınız alabildiğine renkli, sadelikle hiçbir ilgisi olmayan şiirleri beğenir; hususi hayatında sağlığı, canlılığı sever, tutar sırf yürek paralamak için yazılmış, acıklı olması için zorlanmış yazılardan hoşlanır. Bu ikiliğin nereden ileri geldiği bilinmez ama şurası unutulmaması gereken bir gerçektir ki hususi hayatımızda rehber edindiğimiz kaidelerden çoğu şiirler, romanlar, piyesler için de doğrudur. Bazı şairlerin, romancıların, tiyatro yazarlarının eserlerini süslemek için zoraki hayaller aradıklarını, güzel sandıkları teşbihlere, istiarelere başvurduklarını düşündükçe insanın yüreği sızlıyor. Bunlara yanlış bir yol tuttuklarını nasıl anlatmalı? Alain (Alen) Ziynet ve Madde isimli makalesinde süslemeye niyet etmekle özenmenin her şeyden önce süsün düşmanı olduğunu söyler. Eserini süslemeye kalkmak, süslenmeye kalkmakla birdir. Ziynet ancak faydalı olduğu zaman bayağılıktan kurtulur hatta ziynet olur, diyebiliriz. İşte bizim bu yazımızda anlatmak istediğimiz fayda. Kadınlar bu kaideyi iyi bilir. Giyim kuşam meraklısı bir bayan hiçbir zaman gelişigüzel süslenmez. Mücevher iğnesi ile yakasını iliştirir. Elmas dalını ya elbisesinin rengini açmak yahut bazen ağırbaşlı giyinişine biraz renk katmak için takar. (…) Ziynette fayda kaidesini hiç korkmadan sanata tatbik edebiliriz. Teşbih, eğer düşüncemizi daha kuvvetli anlatmaya yarıyorsa makbuldür. Mısra içinde üstüne basmak istediği kelimeyi kafiye düşüren, böylece kafiyenin sırtına bir de vazife yükleyen ustalık makbuldür. Eski sanatçılar lafız sanatlarına fazla itibar ederlerdi. Şair kısmına sanatsız söz söylemek yaraşmazdı. Bu Doğulu düşünce zamanın hanımlarına da hâkimdi. Düğüne davet edilen annelerimiz takacak fazla mücevherleri yoksa komşularından olmazsa mücevherciden elmas kaldırırlardı. Sadeliğe doğru gelişen zevk bugün bu takıp takıştırma, sürüp sürüştürme zihniyetini iyi karşılamıyor.

İlk bakışta pek basit görünen ziynette fayda kaidesi sanatta büyük yer tutar; bilhassa mimarlıkta hiç şaşmaz. Meydana çıkardığı yapının her köşesini eşiğinden tavanına, kapısından penceresine kadar fayda kantarına vurmayan mimar sadece çirkin bir eser verir. Bulunduğu yerin havasına suyuna uymayan, güneş girmeyen, kısacası kullanışsız bir yapının güzel olabileceğine ben akıl erdiremem. Alain’i tekrar şahit göstermekten kendimi alamayacağım. Bu ihtiyar, biraz da eski kafalı sanat hocası diyor ki “Bir kapı, her şeyden önce kapı olmalıdır. Eğer iskemle oturmaya elverişli değilse güzel de değildir. Önce fayda. Sanatçı her şeyden önce zanaatçıdır. Eski evlere bakılırsa ziynetin daima eserin peşi sıra gittiği görülür. Şiirde de böyledir. Kafiye ile vezin eskiden tıpkı atasözlerinde olduğu gibi hafızaya yardımı dokunsun diye kullanılırdı.” Alain, süse kaçmayan, eserlerinin malzemesini fayda kaidesine uygun olarak kullanan sanatçılara dülger ismini veriyor. Çünkü mimarinin bütün sanatlara yol gösterdiğini kabul eden yazar, mimariye de dülgerliğin yol gösterdiğini iddia ediyor. Ona göre Pascal (Paskal) dülgerdir. Tacitus (Tasidıs) dülgerdir. “Pascal ziynete kaçmazdı, sadece bir şey söylemek isterdi. İşte onun dülgerliği. Tacitus bir şey anlatırdı, işte onun da dülgerliği.” diyor.

Gayet açık bir düşünceyi dolambaçlı sözlerle karıştıran, pek ince meseleleri ele aldıkları zaman açık açık yazmak istemelerine rağmen yazıları yine de güç anlaşılan Frenk yazarlarını taklide yeltenen romancılarımız; kelimelerini, cümlelerini söyleyecekleri söze göre idare ile tutumla kullanmasını bilmeyen şairlerimiz şu küçücük kaidenin doğru olabileceğini düşünseler ne iyi ederlerdi.

Oktay Rifat, Şiir Konuşması

  • Cevap: Bu sayfada herhangi bir soru bulunmamaktadır.

11. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 17 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!