Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
12. Sınıf İnkılap Tarihi Meb Yayınları

12. Sınıf İnkılap Tarihi Meb Yayınları Ders Kitabı Cevapları Sayfa 91

12. Sınıf İnkılap Tarihi Ders Kitabı Sayfa 91 Cevapları Meb Yayınları’na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

12. Sınıf İnkılap Tarihi Meb Yayınları Ders Kitabı Cevapları Sayfa 91

Bu tarihî günlere bir de İstanbul’dan bakalım:
Gazeteye geldiğim vakit, Anadolu’nun birdenbire kapandığını söylediler. İstanbul ve Türkiye’nin işgal altındaki köyleriyle, memleketin öbür kısmı arasında hiçbir temas yapmaya imkân yoktu. Aradan 30 yıl geçti. O sabahki heyecanımın, şimdi bile gönlümü ürperttiğini duyuyorum.
— Acaba Yunanlar mı taarruza geçtiler?
— Belki de bizimkiler…
Tarihte hiçbir perde, bu kadar ağır bir kader sırrı üstüne inmemiştir. Ne Rumca ve Ermenice gazetelerde, ne İngiliz veya Fransız ağzı konuşanların sözlerinde merak giderici bir yayıntı bile yoktu.
Hepimiz Mustafa Kemal’in dehâsına inanırdık. Onun her şeyi, vara olduğu kadar, yoka da çevirecek bir zar atamayacağını biliyorduk. Fakat nasıl haber almalı idi?
Bütün günümüz, âdeta merak sancısı içinde geçti. Yalnız yemekten değil, düşünmekten kesilmiştik. Zırhlıları ile tümenleri ve alayları ile Birinci Dünya Harbi düşmanlarının zaferi, hâlâ İstanbul’un sularında ve sokaklarında idi. Bir tek umut, bir avuç askerde ve Mustafa Kemal denen bir isimdedir. Zaman geçtikçe umutsuzluğumuz arttı. Havadis duyurmakta Beyoğlu gazeteleriyle yarış eden ve üst üste kasabalar alındığı rivayetlerini uyduran bir Türkçe sürüm gazetesine kızıyorduk. Taarruz sökmüş olsa, bir tebliğ verirlerdi. Durduk mu, geriledik mi? Ah, hiç olmazsa bir iki kasaba alsak da öyle dursak. Bir iki kasaba alıp durmayı nimet saymaya başlamıştık. Az da olsa bir başarıyı, halk güvenini arttırma yolunda kullanmak kolaydır. Bu, bir edebiyat işidir. Fakat ya hiçbir şey yapamadıksa, ya geriledikse?
Akşamüstü gene beynimizin içinde aynı burgu, kalbimizin içinde aynı ağrı Büyükada’ya gidiyordum. Güverte, tıka basa dolu. Türkçe konuşmayanlarda, birbirinin sözünü kapan bir sevinç var. Sadece bu sevinç, bizi yıkmaya yeterdi. ‘’Ne olmuştu?’’ diye sormaktan korkuyorduk. Bir fena şey vardı. Kimseye bir şey sormaksızın onu zihnimizde de hafifletmeye uğraşıyorduk. İhtimal durmuştuk. Belki de bir iki noktada gerilemiştik. Ordu bozulmamışsa bundan ne çıkardı? Yunanlar da artık bitkin bir hâlde değil mi idiler? Aşağı yukarı bir uzlaşma yapabilirdik. Bu da, elbette Sevr Antlaşmasından daha iyi olurdu.
Ölümü bir uyku, rahat bir uyku gibi arayarak sabahı ettik. İlk vapurun en görünmez köşesine sığınarak, iki büklüm köprüye indik. Bütün Türkleri, yas içinde bulacağımı sanıyordum. Bizimkiler utançlarından evlerinde mi kalmışlardı? Bu gülüşler, bu çırpınışlar, bu el sıkışlar ne idi?
Meğer bütün karargâhı ile Yunan Başkomutanı Trikupis esir olmuş. Size, kalbin ne kadar dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu yukarıda söyle- meseydim, burada söylerdim. Bir çocuk gibi sıçramaya başladım. Habere, havadise, telgrafa koşuyorum. Yunan ordusunu yok etmişiz ve İzmir’e ini- yormuşuz. Ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım. Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk, biliyor musunuz? Kurtulmuştuk.
Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal, sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka bir şey düşünmeyeceğim. Konuşmak için dilim, yazmak için kalemin tutuldu. İkdam’daki Yakup Kadri’yi aradım, ilk vapurla İzmir’e gitmeyi teklif ettim. Tuhaf şey: İzmir’in alındığı haberi geldiği vakit, içimizde artık sevinme gücü kalmamıştı. Gönlümüz, uzun ve derin uykuya dalmış gibi idi. Bir hastanın başında günlerce beklemekten sonraki yığılıp kalmaya benzer bir uyku.
Hatta daha fazla ağlamalı bir hâl… Bir akşam önce şampanya bayramı yapanların yüzlerindeki onulmaz yası gidip görmek düşüncesinden bile sevinmiyorduk. Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 390-391-392-393. (Kısaltılmıştır.)

  • Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.

12. Sınıf Meb Yayınları T.C İnkılap Tarihi Ders Kitabı Sayfa 91 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!