Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 331

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 331 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 331

Aşağıdaki metni okuyup soruları metne göre cevaplandırınız. (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

Felsefenin Modası Geçti mi?

Sokrates, “Bir tek şey biliyorum; o da hiçbir şey bilmediğimdir,” dememiştir. Niçin demiş olsun? Ama ünlülerin söylemedikleri ünlü sözler arasında, bu sözün anlı şanlı bir yeri vardır. İnsanlar, ünlü biri çıkıp da, “bilmiyorum, anlamam, yapamam…” dediği zaman pek sevinirler ve hemen inanırlar. Aslında için için, “Bak o da benim gibi bilmiyormuş, anlamıyormuş, yapamıyormuş,” diye kendilerini o ünlüyle eşitlemenin kısır sevincini yaşarlar. Ama karalama, yok sayma, değer bilmezlik, adam harcama öyle çekici gelir ki, biri çıkıp da bu tavra kendi ağzı-diliyle çanak tutarsa, değmeyin pusuda bekleyenlerin keyfine.

Sokrates’in hiçbir şey dediği yoktur aslına bakarsanız. Bütün dedikleri ve demedikleri, öğrencisi Pla- ton’dan aktarmadır. Ama Platon bile, tüm ben-benciliğine karşın, velinimetinin ağzına böyle bir söz koymamıştır. Sokrates’in dediği: “Bilmediğimi biliyorum”dur. Bu söz de: “Neleri bilmediğimi biliyorum”, “Bilmediklerimin neler olduğunu biliyorum”, “Bir şeyi bilip bilmediğimi biliyorum”, “Bilmediğim şeyi, bilirim sanmıyorum”, “Bilmediklerimi bilir geçinmiyorum” anlamlarına gelebilir ama, “hiçbir şey bilmiyorum” anlamına hiç gelmez. Sokrates (ya da onun adına Platon), asıl bundan da önemli bir söz etmiştir ki, insanın bilir-bilmez bilme üzerine konuşmaktansa ve kendini ve başkalarını bilir /bilmez ilan etmektense, o sözü yaşamına geçirmesi, bilgeliğe doğru (hem yönelmiş, hem yerinde anlamında) atılmış bir adım sayılır.

Sokrates’in o altın sözü, “Gnostis afton!” diye çınlar felsefeyi bir serüven olarak algılayıp yaşayanların kulaklarında. “Kendini bil!” demeye gelir. Bu da, yalnızca “Eksiklerini, kusurlarını, yanlışlarını bil, geride dur, aza kanaat et, sana yapılan haksızlıklara boyun eğ, tevekkül göster,” biçiminde kişilik törpüleyici bir öğüt gibi algılanmamalı elbet. Basit, yalın, bir o kadar da zahmetli, güç bir iş kendini bilmek, tanımak. Üstelik bizimki gibi, değerler dizgesi radikal bir değişim, hatta bir deprem yaşayan bir toplumda, edilgin bir tevekkül felsefesinden, etkin ve hatta saldırgan bir gemi kurtarma felsefesine geçişin hengamesinde kim vurduya gidenlerin de, ne oldum delisi olanların da düşünmekten hoşlandıkları söylenemez.
Düşünmek ürkütücü bile gelmektedir çoğu insana artık. Hastalık, ayrıksılık gibi bir şeydir sanki. Düşünürken vakit yitirileceğinden, fırsat kaçırılacağından, gölgede kalınacağından, atların Üsküdar’ı yanlış binicilerle geçeceğinden ürkülmektedir. Okumak, düşünmeye yönelteceği için okumaktan kaçınılmak- tadır. Kaçınılsın. Yaşamak, düşünmeyi erteleyerek günü güne ulamak haline gelince sığlaşmaktadır. Sığlaşsın. Kolaycı hazır etiketler, yaftalar, insanın kendisinden çok başkalarına yakışacağından, kimse “kendini bil” öğüdüne kulak asmamakta, başkalarını ise nasıl olsa bildiğine, tanırlığına inanmaktadır.

Kendini tanıma çabasını kendinden esirgeyen insanın, başkasını gerçekten tanıyabileceğine inanmak abes olurmuş, olsun. O zaman da, sınanmamış- sınanmayacak, kısa erimli “dostluk”ların, yüzeysel, kaypak ilişkilerin nasıl doğduğu, bir çıkar çevresinde birbirini koltuklayanların, ağırlayanların, bir başka çıkar için ya da hiç uğruna dünkü gözdesini harcayanların, karalayanların mantığı anlaşılıverir. Ama etikten eser yoktur o solan ya da sentetikleşen bahçede artık.

Sokrates’i çoktan aştığımıza, İsa’dan öncenin bu yalınayak filozofunun çağdışı kaldığına kendimizi inandırdık diyelim. Çağdaşlıktan ne anladığımızı düşünmeksizin “çağdaş” olduğumuza inanmak da hiç yormaz bizi, güzel! Ama ne paradokstur ki, Sokrates inanmaktan değil, bilmekten sözetmişti hep. Bil- me’nin yerine inanma’yı geçirenler ise, bilim çağının “daş”ları: Bizler!

  • Cevap: Bu sayfada herhangi bir soru bulunmamaktadır.

12. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 331 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!