Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Öğün Yayınları

9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 145 Cevapları Öğün Yayınları

9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Öğün Yayınları Sayfa 145 ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 145 Cevapları Öğün Yayınları

bileceği bir de sevgilisi olmalıydı. Âşık olmadan yollara düşen gezginci şövalye, yapraksız ve meyvesiz bir ağaca, ruhsuz bir bedene benzerdi.
Kendi kendine düşünüyordu. “Günün birinde bir devle karşılaşıp onu bir kılıçta ikiye biçersem bu devi birine armağan edebilmeliyim! Öyle ki bu dev, sevgilinin önüne gidip diz çöksün. Ondan af dilesin!”
Şövalyemiz birden sevgilisini bulmuş gibi derin bir ah çekti. Aklına birkaç yıl önce tanıdığı, yakın köylerden birinde oturan Aldonza Lorenzo isimli kız geldi. Şövalyemiz bu kızı gönlüne sultan etmeye karar vermişti bile. Ona da yeni bir ad aradı. Tobosolu Dulcinea (Dulsineya) deyiverdi. Çünkü kız bu kentte doğmuştu. Ayrıca kendisine ve atına verdiği adlar kadar ona verdiği ad da uyumluydu.
Artık her şeyi tamamdı. Düşüncelerini gerçekleştirmek için daha fazla gecikemezdi. Kendisini bekleyen öcü alınacak o kadar hareket, düzeltilecek yanlışlık, onarılacak çılgınlık, cezası verilecek adaletsizlik vardı ki gecikmeden dolayı dünyaya çökecek acılardan kendisi sorumlu olurdu.
Temmuz ayının bir sabahında, kimseye bir şey söylemeden ve hiç kimseye görünmeden tepeden tırnağa silahlandı. Tolgasını başına giydi, kalkanını koluna geçirdi, mızrağını eline aldı. Sonra Rocinante’ye atlayarak avlunun arka kapısından kırlara yollandı.
Evden ayrılır ayrılmaz yüreğine derin bir kaygı düştü. Az daha geri dönecekti. Kafasında korkunç düşünceler dolaşıyordu: Şövalye değildi. Hiç de olmamıştı. Şövalyelik geleneklerine göre bu unvanı taşıyan birine silah çekemezdi. Bu unvanı taşımadıkça hiçbir şövalye ile dövüşemez, kalkanına hiçbir arma kazıtamazdı. Şövalyelik tutkusu ağır bastığından geri dönmekten vazgeçti. Üstelik okuduğu hikâyelerde, yoluna ilk çıkan insandan şövalyelik unvanı alan çoktu, o da pekâlâ öyle yapabilirdi. Bu düşünce yüreğine su serpti, önüne ilk çıkandan kendini şövalye ilan etmesini isteyecekti.
Atının gittiği yönden başkasına gitmeyi gereksiz bularak yola devam ediyordu. Atın üstünde kendi kendine konuşuyordu:
— Yüzyıllar sonra, maceralarım yayınlanacaktır. İlk seferim de şöyle anlatılacaktır. Ünlü şövalye Don Kişot, yumuşak yatağından çıkarak ünlü atı Rocinante’ye bindi, eski ve ünlü Montiel Ovası’na doğru yola çıktı. Sonra devam etti:
— Mutlu çağ, benim yüce ve benzersiz eylemlerimin ışıltısını görecek olan dertli yüzyıl. Şaşırtıcı hikâyemi kaleme alacak olan kişi, rica ederim yolculuklarımın yoldaşı, iyi Rocinante’mi unutma.
Gerçekten âşıkmış gibi:
— Prensesim Dulcinea! diye bağırdı. Tutsak kalbimin sultanı. Ey düşlerimin kadını, sizin aşkınız uğruna bunca acı çekmiş bulunan şu kalbi hatırlayın lütfen!
At, o kadar yavaş gidiyordu ki, şövalyemiz güneşin bir hayli yükseldiğini, havanın da insanın beynini kaynatacak derecede ısındığını fark edemiyordu.
Böylece bütün gün yol aldı. Gün boyunca ilginç bir olay olmamıştı. Bu ise onu umutsuzluğa düşürmüştü. Çünkü gücünü deneyebileceği birine rastlamayı o kadar istiyordu ki. Akşama doğru kendisi de atı da yorgunluktan ve açlıktan bitkin durumdaydılar. O nedenle hem dinlenebileceği hem de karnını doyurabileceği bir yer aramaya başladı. Yolun az ilerisinde bir han gördü. Bu han şimdi, kurtuluş yolunda bir ışıktı. Atını mahmuzlayarak hızını artırdı. Hava kararmak üzereyken hana vardı.
Kapının önünde katırcılarla birlikte Sevilla’ya giden birkaç kız çene çalıyorlardı. Don Kişot şimdi bu köhne hanı, dört kuleli, çevresi su kanallarıyla çevrilmiş görkemli bir şatoya benzetiyordu. Rocinante’nin dizginlerine asılarak sözüm ona şatonun birkaç metre uzağında durdu. Nöbetçilerin boruyla şatoya bir şövalye geldiğini bildirmelerini bekledi. Ancak beklediği boru bir türlü çalmayınca kapıya doğru ilerledi. Kapıdaki kızlar gözüne güzeller güzeli görünüyordu.
Tam o sırada yanındaki bir çoban, kavalını çalarak sürülerini topluyordu. Don Kişot bu kaval sesini şato muhafızlarının kendisinin geldiğini haber vermek için çaldıkları boru sesi sandı. Anlatılmaz bir sevinçle hemen kapıya ve kadınlara yaklaştı. Kadınlar bu acayip kılıklı adamdan korkarak içeriye kaçmak istediler.
Don Kişot:
— Soylu hanımlar! Niçin kaçıyorsunuz? Korkulacak bir şey yok. Şövalyeler, sizin gibi güzel hanımlara asla saldırmazlar, diye konuştu.
Kızlar kendilerine hanım diye hitap edildiği için gülüyorlardı. Çünkü bu, kendi sosyal durumlarıyla taban tabana zıt bir adlandırmaydı.

  • Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.

9. Sınıf Öğün Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 145 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
3
angry
2
happy
1
sad
1
unlike
0
clap
0
love
0
confused

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!