Biyografik Romanın Özellikleri
Biyografik Romanın Özellikleri
Biyografik Roman Nedir
Biyografik Roman Hakkında Bilgi
Türk Edebiyatında Biyografik Roman Özellikleri
Biyografi, köken itibarıyla Yunanca bios (hayat) ve graphein (yazmak) sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. “Biyografi, en kısa tanımı ile bir kişinin hayatının anlatıldığı metinlere verilen addır.” (İslam, 2001/2: 65) Öyküleme ve betimleme tekniklerini kullanarak gerçek kişileri roman kurgusu içinde anlatan metinlere ise “edebî biyografi” ya da “biyografik roman” denir. Biyografi, bilimsel ve edebî olmak üzere iki ana başlık altında ele alınabilir. Edebiyat vadisinde biyografi türünden geniş ölçüde faydalanılmaktadır.
Roman sanatı da biyografi türünden faydalanmış ve biyografik tarzda romanlar kaleme alınmıştır. Bu bağlamda, belli bir tahkiye kurgusu içinde vaka anlatımı üslubuyla bir kişiyi birçok yönüyle roman kahramanı olarak sunan romanlar biyografik roman olarak tanımlanabilir. Biyografik romanlarda kişinin ruhsal ve fiziksel özellikleri, davranışları, duyguları, düşünceleri, tepkileri, kahramanlıkları gibi pek çok değişik özellikleri ayrıntılı olarak hikâye edilir. Bilim, kültür, sanat, edebiyat, siyaset, ticaret, spor gibi alanlarda başarılı olmuş, yaptıkları ve eserleriyle yaşadıkları dönemde iz bırakmış, haklı bir ün kazanmış kişilerin hayatlarının roman tekniğine uygun olarak anlatıldığı eserlerdir. Biyografik romanlar, hem roman türünün kurmaca dünyasına ait nitelikler hem de belgesel özellikler taşır. Biyografinin nesnel bilgisi, romanın öznel kurgusuyla yoğrulur ve anlatmaya bağlı olay merkezli bir türün adı olur. Bir başka deyişle, biyografik romanda biyografi nesnel bilgiyi, roman ise kurmacayı temsil eder. Bu tür eserler, belgesel nitelikleriyle kurmacanın sınırlarını zorlasalar da, roman formunu kullandıkları için kurmaca dünyanın özelliklerini taşırlar. Kimi araştırmacılar bu tür eserleri “non-fiction fiction” (kurmaca olmayan kurmaca/roman) biçiminde adlandırırlar.
Bu noktada bilimsel bir yazı türü olarak biyografinin kurguya dayattığı nesnellik, roman türünün öznelliği içinde esner ve biyografik roman ortaya çıkar. Bu tür eserler, belgesel nitelikleriyle kurmacanın sınırlarını zorlasalar da, roman formunu kullandıkları için kurmaca dünyanın özelliklerini taşırlar. Biyografik romanlarda gerçek kişilerin ruhsal ve fiziksel özellikleri, duygulan, düşünceleri, davranışları, alışkanlıktan, tavır alışları, tepkileri, hayata bakışları, dünya görüşleri, giyinişleri başta olmak üzere gibi pek çok değişik özellikleri ayrıntılı olarak verilir. Söz konusu ünlü kişilerin bir bakıma portresi çizilir.
Biyografi, romana yaklaştığı ölçüde insan tabiatıyla ilgilenir, ancak yine de romanın karakter yaratma imkânına sahip değildir. Romanda da bir gerçeğin var olduğundan kimse şüphe etmez. Roman; sadece kendisine ait itibari bir dünya içinde, gerçeği ya hayatta görüldüğü gibi sunar okuruna veya sembolik, alegorik unsurlarla. Her iki halde de elindeki metnin roman olduğunu bilen hiç bir okur, içinde yaşadığı hayatın gerçeklerini okuduğu metinde bire bir bulma arzusu taşımaz. Biyografik roman, bilginin eksikliği ya da yetersizliği nedenleriyle tarihî romandan daha zor bir türdür. Biyografi yazarının, eserine konu edindiği şahsın hayatını fiktif unsurlarla besleyebilmesi gerekir.
Edebiyatımızda yazılan biyografik romanlar genelde başarılı insanları konu alır. İlk örneklerde, hakkında roman yazılan kişinin biyografisine sadık kalanlar yanında kurmacayı öne çıkaran imzalara da rastlanır. Vâlâ Nureddin’in (Vâ-Nû, 1901-1967) Baltacı ile Katerina (1928) romanı, bir ilk örnek olarak biyografik verilerden ziyade yazar muhayyilesinden beslenir.
Popüler tarihî roman vadisinde Abdullah Ziya Kozanoğlu (1906-1966) Şeydi Ali Reis (1927), Malkoçoğlu (1933), Battal Gazi Destanı (1937), Cengiz Han’ın Hâzineleri (1962); Feridun Fazıl Tülbentçi (1912-1982) Yavuz Sultan Selim Ağlıyor (1947), Barbaros Hayrettin Geliyor (1949), Turgut Reis (1958), Cem Sultan (1959), Hürrem Sultan (1960), Kanunî Sultan Süleyman (1962) gibi romanlarında, biyografiden çok kurmacaya yakın dururlar.
Türk edebiyatında biyografi türünde asıl ilk örnek, Haşan Ali Yücel’in (1897-1963) yazdığı Goethe: Bir Dehanın Romanı (1932) başlığım taşır. Romanın ön sözünde Yücel, bu romanın bir hayranlık duygusundan doğduğunu açıklar. Goethe’ye ve onun düşüncelerine olan hayranlığı Yücel’e bu romanı yazdırmış olmalıdır. Türk edebiyatında kronolojik bakımdan ikinci ve üçüncü sırada yer alan biyografik romanlar, Mehmet Emin Erişirgil’in (1891-1965) Ziya Gökalp: Bir Fikir Adamının Romanı (1951) ve Mehmet Akif: İslamcı Bir Şairin Romanı (1956) adlı eserleridir.
Oğuz Atay (1934-1977) imzalı Bir Bilim Adamının Romanı-Mustafa İnan (1975), Türkiye’de bu roman türünün en iyi örneklerindendir. Atay, romanda İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden hocası olan Prof. Dr. Mustafa İnan’ın yaşam öyküsünü roman tekniğinin imkânlarını kullanarak anlatır. Aynı zamanda Mustafa İnan’ın şahsında bir dönemin idealist kuşağının hayatını yansıtır.
İlhan Selçuk’un (1925-2010) Yüzbaşı Selahattin’in Romanı (2 cilt, 1973, 1975), 1894’te doğan, askerlik çağında Çanakkale ve Balkan Savaşlarına katılan, Birinci Dünya Savaşında İran ve Kafkas cephelerinde savaşan, 1919’da yirmi beş yaşında bir yüzbaşı olarak İstanbul’a dönen Selahattin Yurtoğlu’nun anılarından yola çıkılarak yazılmış biyografik bir romandır.
Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı)’nın (1886-1973) Uluç Reis (1962) ve Turgut Reis (1966) romanları da biyografik romanın sınırlan içinde değerlendirilebilir. Tahir Alangu’nun (1916-1973) Ömer Seyfettin: Ülkücü Bir Yazarın Romanı (1968), İsmail Fatih Ceylan’ın Romancının Romanı-Yavuz Bahadıroğlu (2000), Orhan Okay’ın (1930-) Bir Hülya Adamın Romanı-Ahmet Hamdi Tanpınar (2010) kitaplan, adlarında “roman” sözcüğü yer almasına; Yusuf Ziya Ortaç’ın (1895-1967) İsmet İnönü (1946) adlı kitabı ise arka kapağında “bir hayatın romanı” ibaresi bulunmasına rağmen roman değil biyografi/monografi örnekleridir.
Biyografik roman türünün günümüz Türk edebiyatındaki önemli yazarları arasında Hıfzı Topuz, Ayşe Kulin, Beşir Ayvazoğlu, Attilâ İlhan, Sadık Yalsızu çanlar, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Sinan Yağmur gibi isimler sayılabilir.