Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Hikaye

Kendime Yolculuğum Hikaye

Kendime Yolculuğum Hikaye” okumak için aşağıdaki yayınımızı inceleyiniz.

Kendime Yolculuğum Hikaye

“Evet, herkes aynaya bakmıştır, mutlaka…”
“Belki de daha dikkatli bakmalısınız onlara.”
Her gün gelip baktığınız aynaların içinde neler olup bittiğini bir bilseniz, ya da daha açık söyleyeyim baktığınız aynaların içinde bir tane daha sizden olması hoşunuza gider miydi? “Gitmemeli!”
“Neler mi söylüyorum?”
Çok mutlu ve güneşli bir gündü. Annem çocuk doktoru ve çalıştığı hastaneye yetişebilmek için acele ediyordu. Hepimizi öptü ve aceleyle çıktı. Bu güzel nisan ayının tatil gününde, Antalya gibi bir tatil kentinde, bugün ilk olarak babamın peşine takılmayı planlıyordum. Babamın dükkânında saçma ama güzel, pahalı ama kaliteli şeyler vardır. Arada sırada orijinal ve antika eşyaların da satıldığı o sevimli turistik eşya dükkânına gitmeyi çok seviyordum. Hem bizim çocuklar da bugün sahile gelecekti. Oradan da onlarla buluşup eğlenceli vakit geçirebilirdik.
Evimiz dükkâna oldukça yakındı. Bisikletlerimize bindik, babamla peş peşe bisiklet kullanmayı da çok severim. Sabahın erken saatlerinde rüzgâr saçlarımı uçuştururken bu şehri daha çok seviyordum. Babamın dükkânının diğer bir sevdiğim yanı da serin olmasıdır. Özellikle de depo kısmı çok serin olur.

Babamla oraya vardığımızda kapının önüne bir kamyon yanaşmıştı. İçinden siyah bir kumaşla iyice sarmalanmış büyük bir çerçeveyi andıran kocaman bir şey indirdiler ama açılmış olan bir kenarından altın varaklı bir boyası olduğu görebiliyordum. Onu aşağı kattaki depoya indirdiler. “Acaba bu bir ayna mı? Yoksa bir tablo muydu?”, “Onu neden aşağı indirdiler?” diye düşündüm. Belki antika bir resimdir ya da turistlere kendilerini yüz kat daha güzel gösterecek bir ayna mıydı? Merdivenin başından babamın ne yaptığını izleyip tahmin etmek beni heyecanlandıran bir şeydi ama aşağı inip ayna olması muhtemel şeye gidip yakından bakma hissim ağır bastı. Depoya indiğimde aynanın depodaki diğer eşyalara göre oldukça büyük olduğunu fark ettim. Depodaki eşyalar uzun süre orada kalırdı. Bu yüzden ortamdaki toz kokusunu hissedebilirdiniz. Deponun küçük camından giren ışık huzmesinden toz tanelerini görebilirdiniz bile… Yürürken içeride her zaman olmayan bir şey fark ettim. Bu şey bir gök kuşağıydı! Önce babamın bahçeye kurduğu sulama sistemi sayesinde olmuştur diye aklımdan geçtiyse de aynanın açıkta kalan kısmıyla bir alakası olduğunu fark etmiştim. Babam benim geldiğimi görünce açıkta kalan yeri aceleyle kapatmaya çalışıyor gibi geldi bana. “Bu bir ayna mı?”, “Nereden geldi?”, “Neden buraya koydun?” gibi art arda sorular sormaya başladım. Babam bunun bir ayna olduğunu, dedelerinden miras kaldığını, en son vefat eden amcasından sonra bunun kendisine ulaştığını söyledi. Bakmak için çok ısrar ettiysem de muhtemelen meraklı olduğumu bildiğinden umursamaz bir ifade takınarak “Eski bir parça ilgilenmeye değmez.” dedi. “Bir süre bura da dursun, sonra nasıl değerlendireceğimize karar veririz” dedi. “Hadi gidip sana dondurma alalım.” dedi. Dondurma almak mı? Sabahın bu saatinde mi? diye geçirdim içimden. Bu işte bir iş vardı ama neyse diyerek sevinçle yukarı çıksam da aklım aşağıda kalmıştı. Anlaşılan babam bunu satmayı planlamıyordu. Genellikle depoya inen eşyalar orada kalırdı. Nadiren tadilat görüp satıldığı olurdu. Arkadaşlarımla buluştum çok eğlenceli bir çocuk bayramı kutlamaları ve coşkuyla geçen saatlerin ardından günün sonuna doğru tekrar dükkâna geldim. Babam burada değildi. Aydın Ağabey de müşteriyle ilgileniyordu. Bir anda yarım kalan merakımı gidermek için aşağıya, depoya indim. Bu depoda çok güzel kitaplar okumuştum. Buranın ortamı kitapları daha heyecanlı hale getiriyordu sanki… Depo kararmaya başlayan hava nedeniyle daha bir karanlıktı. Gün ışığından gelince gözlerinizin ortama alışması uzun sürüyordu. Gözüm karanlığa alışınca yeni gelen aynaya doğru yürümeye başladım. En büyük hayalim çok iyi bir yazar olmaktı. “Benim içimdeki yazarlık hislerini tetikleyecek bir şeyler bulabilir miydim acaba?” diye düşünüyordum. Üzerindeki kumaşa dokundum. Bu oldukça kaliteli denilebilecek kalın ve kadife bir kumaştı. Elime bulaşan tozu çırptım. Toz beni hapşırtmıştı. Sonra ortamın daha bir sessizleştiğini hissettim. Örtüyü uzun zamandır orada duran eski püskü koltuğun üzerine bıraktım. Aynaya döndüğümde içerisinden gelen hafif bir ışık olduğunu fark ettim. Elimi aynaya doğru uzattığımda aynaya doğru çekildiğimi hissettim. Karşı koymaya çalıştım ama o da ne işte içindeydim. İçeride hareketsiz duran kilden yapılmış insan suretinde pek çok heykel vardı. Ve çok geniş bir alan boyunca sıralanmış farklı şekillerde pencereler bulunuyordu. Pencerelere yaklaştığımda arka taraflarının dünyanın farklı yerlerine açılan pencereler gibi olduğunu anladım. Ama benim dışımda hiç kimse hareket etmiyordu. Pencerenin birine bir insan yaklaştı. Hemen bir şeylerin arkasına saklandım. Yaklaşan insanın karşısında duran kilden insan bir anda pencereden bakan insanın suretine dönüşerek sanki canlandı ve onun yaptığı her şeyi aynen yapmaya başladı. Ta ki insan uzaklaşıp gidinceye kadar. Pencereden bakan kişi ile kilden insan şimdi tıpa tıp aynıydılar. Şaşkınlıkla gizlendiğim yerden kalktım. Buradan çıkmak istiyordum ama hangi pencere benim geldiğim pencereydi. Yani o yeni gizemli aynayı bulmam gerekliydi. Burası bir fare deliği kadar karanlıktı ama bir anlamda da uçsuz bucaksız bir evren gibiydi de. Etrafa bakınırken birden kendimle karşılaştım. Bu benim kilden insan görüntümdü. Tıpa tıp bana benziyordu. Bir an için ne yapacağımı bilemedim. Ben geri geri gittikçe üzerime doğru geliyordu. Hâlbuki ayna ve kırılma kanunlarına göre benden uzaklaşması gerekirdi. “Demek burayı keşfettin!” dedi. “Evet” dedim. “Şaşırmadım, senin ne meraklı bir kız olduğunu gayet iyi biliyorum Asya.” dedi. “Adımı nereden biliyorsun” dedim. “ben senin görüntünüm tabi ki biliyorum benim adım ise Aysa dedi. “Aysa mı? Ayna görüntüsü gibi ters bir yazım olsa gerek” dedim. “Evet, çok da zekisin bunu da biliyorum Asya ve merakına yenilip bu aynadan bakman ve buraya gelmen çok iyi oldu. O kadar uzun zamandır bu karanlık örtünün altındayım ki sayende artık buradan kurtulacağım.” dedi. “Ne demek kurtulmak?” dedim. “Sana anlatacak kadar vaktim yok güneş batmadan bu işi bitirmeliyim.” dedi. Geri geri giderken kilden bir insana çarptım ve o anda kil insan tuz buz oluverdi. O anda anlamıştım ki bu kilden insanlar gerçek insanlara temas etmemeliydiler. Bunu anladığımı gören Aysa üzerime gelmekten vazgeçmedi. Sanırım fikrimi desteklemek istemiyordu. O da çok zekice davranıyordu. Ya da onda bir farklılık vardı. Bu aynaların ortasında dolanırken depodaki dev aynaya benzeyen bir pencere gördüm. Oraya doğru daire çizmeye ve onu meşgul etmeye çalışıyordum. Sonunda dev aynaya yaklaştığımı hissettim. Ayna pencerenin iç tarafında kilden kitap gibi bir şey duruyordu. Acaba ben aynaya ilk dokunduğumda da bu kitap da orada mıydı? Yanlış bir pencereye gitmiyor olmak için bir yandan da dualar ediyordum… Arkama doğru hızlıca bir bakış attım. Evet depoya açılan bir pencereydi. O halde bu kitabın aslı da diğer tarafta olmalıydı. Hızlıca kendimi geriye doğru atarak bu fare deliğinden kurtulmak için hamlemi yaptım. Kil Aysa da olayı anlamıştı üzerime doğru koşmaya başladı. Şiddetli bir sarsıntı ile yere düştüm. Geriye parende atarken kitabı da almayı başarmıştım. Şöyle bir karıştırdım alelacele. Kitap boştu belki de defterdir diye düşündüm. Kitabın tuz buz olmaması mucizeydi belki de. Kil Aysa ise camdan bir duvara çarpmış gibi oracıkta kalıvermişti. Aynayı arkadan yumrukluyordu. Hali cidden korkutucuydu. Oradan kıpırdamadan onun siluetinin yok oluşunu izledim. Kil kitabı alıp koltuğa oturdum. Önceleri tozlu ve pis dediğim bu eski koltuk bana o an sığınabileceğim eski bir dost gibi görünmüştü. Güneş batmış olmalıydı depodaki ışıldak yanıyor ve odayı hafiften aydınlatıyordu. Arkama yaslandım. Çok yorgundum. Orada ne kadar kaldım bilmiyordum. Gözümü açtığımda babam ve annem karşımdaydı. Çok telaşlı oldukları ve bir sürü şey söyledikleri belliydi. Ama hiçbir şey duymuyordum sanki. Herkesi duymaya başladığımda bolca nasihat dinledim. Onlar nasihat ederken gözlerimle kitabı arıyordum. “Kitabım nerede? “diye sordum. Hepsi şaşkınlıkla bana baktılar. “Bu yazarlık sevdan çok güzel ama bunu daha normal bir yerde yapsan olmaz mı Asya” diye söylendi anneannem. Kaç saattir buradaydım acaba? Anlaşılan beni bulamayınca herkes sokağa dökülmüştü ve işte buradaydık. Arkama doğru yaslanınca sırtımda kitabın sert dokusunu hissettim ve birden neşem yerine geldi. “Tamam, anneanne haklısın bundan sonra daha normal yerlerde yazacağım” dedim… Anormal bir yer aramama gerek yoktu anormal gizemli bir kitap ya da defterim vardı nasıl olsa. Hem şu atlattığım olay uzun süre yerimden kıpırdamamam konusunda yeterince ikna ediciydi. Kimseye çaktırmadan kitabımı pantolonumun arka beline sokuşturdum ve yeleğimle gizleyerek annemin ve babamın elini tuttum. Herkes bir taraftan pek çok nasihat içerikli söz sarf etmeye devam ediyordu.
Eve vardık, birlikte yemek yedik. Kitabın bende olmasından mıdır nedir suratımdan indiremediğim acayip bir gülümsemeyle bakınıp duruyordum. Nihayet odama çekildiğimde kitabımı açtım. Doğru görmüştüm kitap boştu. Hiçbir şeyi atlamamak için her bir sayfayı kontrol ettim.
En son sayfaya geldiğimde tozlu bir yazı gördüm. Tozları silkelediğimde altın varaklı bir yazı çıktı ortaya. Pırıltılar içinde şöyle yazıyordu. “Bu kitabı bulmayı ve almayı başardıysan hiçbir şey seni yıldıramaz. Artık bu kitabı hayallerinle doldurabilirsin.” İşte o gün kitaplarımın ilkini yazmaya başladığım gündü.

Kendime Yolculuğum Hikaye (Çocuklardan Ev Yapımı Öyküler)” ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!