Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Hikaye

Minik Parmakların Büyük Hayalleri Hikaye

Minik Parmakların Büyük Hayalleri Hikaye” okumak için aşağıdaki yayınımızı inceleyiniz.

Minik Parmakların Büyük Hayalleri Hikaye

Günce, bedeninin yükünü pencerenin mermerine dayadığı ellerine vermiş, büyük bir durağanlık eşliğinde dışarıyı seyre dalmıştı.
Şehrin kırsal kesimi, hayat doluydu; burada kayın ağaçlarının, menekşelerin, kayaların ve otların kendi duyguları vardı.
Dünyada bu böyleydi ama insanlar, elektrik ve günlük yaşamın gürültüsü yüzünden bunu hissedemiyorlardı.
Derin bir nefes aldı. Belinde asılı duran köstekli saati eline alıp kontrol ettiğinde, resitale yalnızca birkaç saat kaldığını gördü. Bir çok kez sahne almasına karşın, bu sefer gerilmesine ve heyecanlanmasına sebep olan yegâne bir isim vardı. Aka Talay. Aka Talay ile ilk kez, yaklaşık yedi- sekiz yıl önce tanışmıştı Günce. Geleceğine yön veren bu olay -hiç unutmazdı- Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşmişti. Daha küçük yaşta Günce, farklı sanatçıların şarkılarını analiz eder, performanslarını ve hareketlerini taklit ederdi. Küçük kızı yakıp kavuran bu müzik tutkusunu annesi Ayla Hanım fark etmiş ve bir gün kızına sürpriz yaparak büyük festivallerin, etkinliklerin yapıldığı bu konser salonuna götürmüştü. Gösteri başlamış, Günce ise tüm dikkatini sahneye vermişti. İlk başlarda heyecanla dinlerken sonlara doğru bu heyecan yavaş yavaş sönmeye başlamıştı. Tam sıkıntıdan uyuyakalmak üzereyken sahneye O çıktı: Aka Talay. Büyük başarılara imza atmış, adıyla tüm dünyaya nam salmış bir piyanist. Frederic Chopin’den, Nocturnes, Op. 9 No. 2’yi çalmaya başlamıştı. Parmakları tuşlara değmeden önceki o sessizlik anı dün gibi aklındaydı Günce’nin. Tereddüt ve şaşkınlığına veda edişinin aldığı zaman… Parmaklarının tuşa değdiği an geleceği belirlenmişti küçük Günce’nin. O kadar çok etkilenmişti ki küçük kız, sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştı. Kalbi sıkışıyor, gözleri yaş doluyordu. Bütün duyguları birden coşmuştu âdeta. Müziğin tüm zevkleri kendisinde toplanmış gibiydi. Dört dakikadan az… Dört dakikadan az süren bir performans…
Günce’yi piyanist yapan da buydu. Onunla tanıştığı an hayatı değişti. Gördüğü, duyduğu, hissettiği her şey… Etrafındaki tüm tablo renk almaya başlamıştı. Önündeki sonsuz seçeneği bir kenara süpürmüş, piyanist olmaya karar vermişti küçük yaşta. Tek hayali buydu. Daha çok insanın piyanist olmasını sağlayan bir piyanist olmak. Hiç durmadan gece gündüz çalışmaya başlamıştı. Bayılıncaya kadar pratik yapıyordu hatta. Verebildiği her şeyi vermişti. Elinden gelenin en iyisini. Bu yaşına kadar sayısız önemli yarışmaya katılmış birincilik ile de geri dönmüştü. Fakat bu sefer Aka Talay’ın önünde çalacaktı. Bu yarışma, o yüzden bu kadar önem teşkil ediyordu Günce için. Hâl böyle olunca heyecan ve gerginlik de kaçınılmazdı elbet.
Günce’nin daha önce hiç tatmadığı duygular bedenini ele geçirirken sahne korkusu da dakikalar kala baş göstermeye başlamıştı. Ama ne olursa olsun o sahneye çıkacak ve müziğini oradaki herkese ulaştıracaktı. Belki mükemmel bir performans sergileyemeyecekti ama elinden geleni ardına koymayacaktı. Çalma şansı olduğu sürece dinleyecek bir izleyici hep var olur. Sahip olduğu her şeyle çalacaktı. Böylece kendisini duyan insanlar onu asla unutmazdı. Böylece sonsuza dek onların kalbinde yaşayabilirdi.
Günce oturduğu sandalyede dikleşti. Zaman gittikçe daralıyordu ve birazdan o sahneye adım atacaktı. Kalp atışlarını duyabiliyordu. Yanında akranlarından tam 15 kişi vardı. Hepsinde bir gerginlik vardı ancak Günce’nin içini kemiren şey bambaşkaydı. Birkaç dakika sonra hayalleri gerçekleşecekti. Kendisinden önce sahneye çıkan çocuklar bir bir geri dönüyordu. Kapıdan içeriye giren çocukları gördükçe heyecanı gittikçe artıyordu. Nihayetinde otuzlarında bir kadın kapıyı aralamış, elindeki listeye bakarak ince sesiyle adını söylemişti.
“Günce Doğan.”
İşte vakit gelmişti. Kendisini göstermesi için belki de bir daha hiç eline geçmeyecek bir fırsat vardı. Kıyafetlerini son kez düzeltti ve küçük bir nefes kontrolünün ardından sahneye giriş yaptı. Salondan büyük bir alkış yükselirken, Günce selamını vermiş ve çoktan piyanonun karşısındaki yerini almıştı. Frederic Chopin – Nocturnes, Op. 9 No. 2′ yi çalacaktı. Evet, Aka Talay’ı ilk kez gördüğünde bu özel ismin çaldığı gibi. Seyircilerden çıt çıkmıyordu artık. Jüri ise büyük bir ciddiyetle sahnedeki kıza dikkat kesilmişti. Gözlerini kapattı ve büyük bir konsantrasyonla çalmaya başladı. Daha ilk başlarda seyirciyi kendisine çeken Günce, vermek istediği duyguyla izleyenleri âdeta büyülüyordu.
Seneler sonra çok yakınındaydı Aka Talay. Saçları ağarmış, biraz da zayıflamıştı. Tek bakışta tanımıştı bu adamı Günce. O andan beri heyecanı artıyordu. Orada duruyor ve Günce’yi izliyor olduğu gerçeği bir türlü rahat olmasına izin vermiyordu.
Alnındaki ter damlaları düşüp parmaklarını ıslatsa dahi bir saniye bile durmadı Günce. Durmak istemedi. Sonuna kadar çaldı. Mükemmel, dil ısırmalık bir şekilde çalmaya çalışmadı. Duygularını döktü notalara yalnızca. İzleyiciler belki de bu yüzden bu kadar etkilenmişti. Jürileri de es geçmemek gerek. En az izleyiciler kadar onlar da etkilenmişlerdi bu performanstan. Parça bittiğinde Günce de bitmişti âdeta.
Soluk soluğa kalmıştı. Nefesini düzene sokmayı başardığında oturduğu sandalyeden kalktı ve önce jüriye, ardından seyirciye dönerek tekrar selam verdi. Ardından yine yüksek bir alkış koptu salondan. Aralarından birkaç tezahürat cümlesi seçmek de mümkündü. Günce’nin mutluluğu yüzünden okunuyordu. Hayallerini gerçekleştirmenin mutluluğuydu bu. Hatta öyle ki yarışmanın sonucunu bile düşünmüyordu o an. Gözleri Aka Talay’a kilitlenmişken, gülümsemesi daha da yayıldı çehresine. Günce’nin kendisini tanıdığı gibi, Aka Bey de Günce’yi hemencecik tanımıştı. Çoğu gösterisine sürekli izleyici olarak katılan, verdiği konferanslarda hep en önde, büyük bir ilgiyle oturan bu kız çocuğunu tanımasaydı olmazdı zaten. Yüzüne yayılan gülümsemeye o da engel olamıyordu. Hayranlığını gizlemeyerek kendisi de ayağa kalkarak alkışladı. Salondaki sesler dindiğinde, diğer yarışmacılar da sahnedeki yerlerini aldı. Derecelendirmeler yapılmış, nefesler tutulmuştu. Aka Talay mikrofonu eline aldı ve konuşmaya başladı.
“Sevgili çocuklarım, Öncelikle hepinizin göstermiş olduğu performans dudak uçuklatacak cinstendi. Ancak biliyorsunuz ki aranızdan yalnızca birinizi seçmek durumundayız. Hepinizi tebrik ediyor ve hayallerinizin yolunuza ışık olmasını diliyorum. Bugün burada göstermiş olduğu yeteneğiyle herkesi büyüleyen, her bir notayı hissetmemizi sağlayan bu isme ayrıca teşekkür ediyorum. Kazananımız: Günce Doğan. Tebrikler!”
Kendisine uzatılan plaketle gerçek dünyaya dönen Günce’nin heyecandan nevri şaşmıştı. Elinde tuttuğu plaket ile gururla tekrar sahnenin ortasına yürüdü. Bu seferki sessizlik ise Günce’nin konuşmasını dinlemek içindi:
“Bugün burada bulunmak benim için büyük bir onur. Şu anda burada bulunmama vesile olan birkaç harika insana ve bu ödülü bana layık gören tüm jürilere minnettarım.”
Hepimiz birbirimize bağlıyız müzik sayesinde. Tıpkı notaların ara sıra bağlandığı gibi. Sınırlar, dil, ırk… bunların hiçbiri müzikte bir anlam ifade etmiyor. Müzik aracılığıyla, tanıdığımız insanlarla, tanımadığımız insanlarla, bu dünyadaki tüm insanlarla bağlıyız.
Belki ileride sadece karanlık bir yol vardır. Ama yine de inanmak ve devam etmek zorundayız. Hayallerimizin biraz da olsa yolumuzu aydınlatacağına inanmalıyız. Hadi… Hadi bir yolculuğa çıkalım!”

Minik Parmakların Büyük Hayalleri Hikaye (Çocuklardan Ev Yapımı Öyküler)” ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!