Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy Tartışması
Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy Tartışması Hakkında Bilgi
Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy Tartışması
Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy Polemiği
Tanzimat sonrasında özellikle gazeteciliğin ön plana çıkmasıyla birlikte tartışmaların, eleştirinin, cevabi yazıların oldukça fazla bir biçimde Türk edebiyatında yer aldığını görmekteyiz. Bu tartışmalardan bir tanesi de Tevfik Fikret ile Mehmet Akif arasında gerçekleşir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif farklı dünya görüşleri ve eserleriyle Türk edebiyatının iki önemli ismidir. Bu iki isim özellikle inanç ekseni etrafında hayata farklı pencerelerden bakmaları münasebetiyle hem kendi takipçilerini yaratmış hem de edebiyat tarihi içerisinde derin izler bırakmışlardır.
Tartışmanın yaşandığı dönemdeki sosyal hayatta görülen düalist yapı da göz ardı edilmemelidir. Özellikle Batıcılık-îslamcılık kutuplaşmasının yaşandığı bu dönemde her iki düşüncenin ardında pek çok takipçi söz konusudur. Tevfik Fikret bu noktada Batıcılık eksenli ve inançtan uzak yapısıyla temsilci konumundayken, Mehmet Akif ise İslamcılık düşüncesi etrafında inanç eksenli bir dünya
görüşünün savunucusu konumundadır. Bu durum kutuplaşmayı beraberinde getirmiş ve her iki sanatçının eserlerinde bulunan söylemler etrafında bir süre sonra polemiğin başlaması kaçınılmaz olmuştur.
Fikret’in Sis şiirinden başlayıp Tarih-i Kadim adlı eserine kadar devam eden süreçte toplumsal eleştirin dozunu sürekli artırması; inanç eksenli bir yönetim anlayışı içerisindeki toplum tarafından oldukça rahatsız edici bulunmuştur. Nitekim Mehmet Akif, Eski Tarih’te yer alan bazı dizelerin günlerce zihninden kopmadığını hatta çılgına döndüğünü ifade eder. Özellikle Peygamber için kullanılan ifadeleri affedilemez bulur. Bir süre sonra Mehmet Akif Süleymaniye Kürsüsünden adlı eserinde Fikret için Protestanlara ait olan Robert Koleji’nde çalışmasına atıfta bulunarak “Şimdi Allaha söver, sonra biraz bol para ver / Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder” ifadelerini kullanır. Bu dizeler aynı zamanda polemiğin de çıkış noktasını teşkil eder.
Tevfik Fikret, Mehmet Akif’in bu dizeleri sonrasında Tarih-i Kadim’e Zeyl (Eski Tarihe Ek) başlıklı yazısmı yayınlar. “Ben ki üç beş pulu tercihinden / Pretostanlara zangoçluk eden / Şairim…” diyen Tevfik Fikret, Akif’in bu dizelerini de aldıktan sonra din ile ilgili görüşlerinin de yer aldığı bu metinde kendisinin de Müslüman bir aileden yetişmiş olduğunu ve İslamın şartlarım belli bir süre yerine getirdiğini ifade eder. Ancak bunları söylerken aynı zamanda “insanın kendi putunu kendisinin yapıp sonra da bunu kendi sırtında taşıması gibi yanılgılarının” söz konusu olduğunu, ironik bir söylem içerisinde ifade eder. “Gerek duymadan yaşarım peygembere / Beni tanrıya götürür bir örümcek bile / Doğa sahnesinin kitabıdır kitabım / İyiliğin kötülüğün de kaynağı benim / Vannm böylece mezarın kapışma dek / Dirilişle öte dünyaya gerek görmem pek / Taşırım coşup taşan yüreğimde / İnsanın sevgisini de üzüntülerini de / Hak dini bence yaşama dinidir bugün / Ey Molla Sırat, sen buna ne dersin?” Bu dizelerle bir yandan Akif’e cevap verirken öte yandan din ve tanrı inancı ekseninde eleştirilerini ve düşüncelerini dile getirmiştir. Mehmet Akif de daha sonra Berlin Hatıraları adlı şiirinde Fikret’e cevap vermiştir. Uzun süre devam eden bu polemik ekseninde sadece iki şairin tartışması değil iki farklı dünya görüşünün de mukayese ve mücadelesi söz konusu olmuştur.
Batmm inancı hayatın merkezinden çıkaran ve aklı yerine monte eden anlayışından etkilenen aydınlarımızdan olan Fikret, geçmiş muhasebeleri yaparken her şeyi sorgulayan ve dinî öteleyen anlayışını Sis ve Tarih-i Kadim adlı eserlerinde açıkça ifade etmiştir. Fikret, yaşanan çağdaki tüm sorunların müsebbibi olarak yaratıcıyı ve dini görürken; Akif tüm bu sorunların yaratıcıdan değil onun emirlerinin uygulayıcısı konumunda olan insanlardan kaynaklandığını düşünür ve bu görüşü savunur.
Tanzimat’tan beri devam eden Batılı anlayış ile inanç merkezli geleneksel anlayış arasındaki bu münakaşa günümüz edebiyatı ve hayatında görülen düalist yapının da merkezini teşkil ettiğinden polemikleri ve arka planında var olan düşünce dünyasını bilmek yarınların şekillenmesinde etkili olacaktır.