Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
Hikaye

Dedemin Hediyesi Hikaye

Dedemin Hediyesi Hikaye” okumak için aşağıdaki yayınımızı inceleyiniz.

Dedemin Hediyesi Hikaye

Merhaba, ben Cem. Size geçen yıl başıma gelen ilginç bir olayı anlatacağım. Gelin başlayalım: Bundan yaklaşık bir yıl önce ziyaret için dedemin yanına gidecektim. Dedem, Atatürk zamanını araştıran bir tarihçi. Yola çıktığımızda dedeme soracağım soruları düşünüyordum çünkü her gittiğimizde onu soru yağmuruna tutarım. Eve vardık. Ben koşa koşa dedeme sarıldım ve dedemle beraber onun çalışma odasına gittik. O günden bir hafta sonra doğum günümdü, bu yüzden dedem bana bir hediye vereceğini söyledi. Çok heyecanlanmıştım. Dedem kitaplığının arkasına gizlenmiş bir kutu çıkardı. Bunu sana on üçüncü yaşında verecektim, bu çok değerli dedi. Kutuyu açtı içinde süngerlerle desteklenmiş bir cam şişe vardı. Dedem onu çıkardı ve “Geceleri uyumadan önce bir yudum al ve yat. Tehlikeli değil merak etme”, dedi.
Ben de onu aldım ve cebime çok dikkatli bir şekilde koydum. Sonrasında annemler dedemle biraz sohbet etti ve biz kalktık. Eve vardığımızda saat geç olmuştu. Şişeyi çıkardım bir yudum aldım ve uykuya daldım.
Uyandığımda bir evdeydim ama bir dolapta gizlenmiştim. Buraya nasıl geldiğimi ve neden gizlendiğimi bilmiyordum. Orada çok tatlı bir kadın vardı, kucağında da bir bebek.
Ona ninni söylüyordu. Çocuğun adı Mustafa’ydı. Oradaki kadın sanırım kocası olan adama, “Ah Ali Rıza Bey, hissediyorum bu çocuk çok iyi bir çocuk olacak”, diyordu. Konuşmalarına Osmanlı Türkçesi hâkimdi ama ben anlamakta zorlanmıyordum. Nasıl olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.

Adam kadına “Evet, ben de böyle hissediyorum Zübeyde Hanım” deyince kafamda bir ışık yandı. Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal Atatürk’ün annesiydi, Ali Rıza Bey de babası.
O zaman o çocuk, Mustafa Kemal Atatürk’tü! İnanamıyordum. Sonra bir anda gözlerim açıldı. Bu bir rüyaydı. Kalkıp hemen dedemi aradım. Dedem gülerek, daha yeni başlıyoruz, dedi. Her gece bir yudum al, diye de ekledi. O gün okuldan dönünce erkenden uyumaya karar verdim. Bir yudum aldım ve yine uykuya daldım. Uyandığımı düşündüğümde (artık bunun bir rüya olduğunun farkındaydım) bir sınıftaydım. Pek çok öğrenci vardı ve matematik dersi işleniyordu. Öğretmen, Mustafa adındaki çocuğu yanına çağırdı ve: “Benim adım Mustafa senin adın da Mustafa, bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun” dedi. Bu, Atatürk’e Kemal adını veren öğretmendi.
Sonra yine bir anda uyandım. Bu işi çok sevmiştim, okulda herkese bunu anlatıyordum ama kimse inanmıyordu. Eve geldiğimde orada çok kısa kaldığımı fark ettim ve acaba daha fazla içersem daha fazla kalır mıyım diye merak ettim. İşte bu gece bunu deneyecektim. Ödevlerimi yaptım, şişeden büyük bir yudum aldım ve yine uykuya daldım… Askerlerin arasında, bir yerden kaçıyormuş gibi koşuyorduk. Bizi Mustafa Kemal Atatürk durdurdu ve “Neden kaçıyorsunuz?” diye sordu. Önlerden bir asker de “Düşmandan” dedi ve bir tepeyi gösterdi. Mustafa Kemal, “Düşmandan kaçılmaz.” dedi. Bunun üzerine, önümde duran asker “Cephanemiz yok.” dedi. Mustafa Kemal “Cephaneniz yoksa süngünüz var.” diyerek, askerlere süngü taktırıp, yere yatın emrini vermişti. Bir askerin, yanındaki askere, “Mustafa Kemal’in sözünü hatırla: Ben size taarruzu etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum.” dediğini duyduğum anda yine kafamda bir ışık yandı. Bu sözü Atatürk, Çanakkale savaşında söylemişti, bu Çanakkale Savaşı’ydı. Bir anda bir savaşın ortasında buluverdim kendimi. Düşmanla aramıza sadece on metre gibi bir şey vardı ve ön sıradaki herkes şehit oluyordu ama kimse sarsılmıyordu, vazgeçmiyordu. Ben de nasıl kullandığımı anlayamadığım silahla savaşıyordum. Bir yerde havada birbirleriyle çarpışmış iki mermi gördüm ve duygusal bir şekilde uyandım. Bu defa gerçekten fazla kalmıştım. Tüpte yaklaşık iki yudumluk içecek kalmıştı. Bu akşam ve yarın için kullanacaktım. Acaba nereye gidecektim?
Okuldan gelince yemeğimi yedim ve odama geçtim. Nereye gideceğimi düşünüyordum. Dayanamadım bir yudum daha aldım. Bu defa kendimi bir köşeden büyük bir binayı izlerken buldum, içeriden Mustafa Kemal Atatürk çıktı.
Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakındım ve bir yapraklı takvim gördüm. Üstünde 23 Nisan 1920 Cuma yazıyordu. Bu çocuk bayramıydı, yani TBMM’nin açılışı, bu bina TBMM’ydi. İnanamıyordum, biz her yıl bu günü büyük bir sevinç ve coşkuyla kutluyoruz. Bugün benim ve bütün dünya çocuklarının. Bu mükemmeldi. Yine uyandım. Tek bir yudumluk içecek kalmıştı, acaba nereye gidecektim. O gün tekrar dedemi ziyarete gittik. Dedeme büyük bir yudum aldığımda gittiğim savaşı ve en son gittiğim TBMM’nin açılışını anlattım. Tek bir yudum kaldığını da söyledim. Dedem bu yudumda nereye gideceğini biliyorum ama söylemem.
Kendin gör, dedi. Eve gidince son yudumumu heyecanla aldım. Şimdi ise çok kalabalık bir yere gelmiştim. Atatürk konuşmaya başladı ve: “Efendiler yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz dedi.” Herkes sevinç içinde, çok mutlu görünüyordu hatta mutluluktan ağlayanlar olmuştu. Ben de mutluluktan ağlıyordum. O zaman bugün 28 Ekim 1923’tü, yarın yani 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan edilecekti. Bir anda uyandım. Mükemmel bir coşkudan çıkmıştım. Çok mutluydum ama bu son yudumdu, bir kez daha hiç göremeyecektim o zamanları. Olsun dedim içimden, böyle bir fırsat kimin eline geçer ki bir daha. Hemen dedemi aradım, o zaten buralara gideceğimi bildiğini söyledi. Sonunda da sevgili dedeme bu özel hediye için minnettar olduğumu söyledim.
O günden beri bu eşsiz tecrübeyi hiç unutmadım. Böyle bir hikâyeyi paylaşmamak bencillik olur diye size de anlatmak istedim. Bütün çocuklara bu doğum günü hediyemden tattırmak istedim. Umarım dedelerimiz hep var olur ve biz çocukları böylesi güzel hediyelerle onurlandırırlar.

Dedemin Hediyesi Hikaye (Çocuklardan Ev Yapımı Öyküler)” ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!